20 Ekim 2015 Salı

KENDİNİ BULMAYA ADANMIŞ BİR YAŞAM: TRUMAN SHOW




  Truman Burbank,  Dünya'nın en güzel adalarından biri olarak kabul edilen Seaheaven Adası'nda yaşamaktadır. Bir işi, evi, güzel bir karısı vardır. Mutlu bir hayat sürdürürler. Fakat Truman Burbank diğer insanlardan biraz farklıdır. Çünkü Truman'ın içerisinde yaşamış olduğu ortam ve yanında bulunan insanların hepsi birer oyuncudan ibarettir. Seaheaven adı verilen ada aslında kocaman bir dizi setidir. Ve burada 30 yıldır Truman Burbank'in hayatı yayınlanır. Fakat Truman'ın bundan haberi yoktur. Ve hayatını ne zaman sorgulamak istese bu sorgulama programın yönetmeni Christof tarafından engellenir. Truman ne zaman o adanın dışına çıkmak istese bu durum birileri tarafından engellenir. Truman'ın hayatı Panopticona benzetilebilir. Panopticon, 1785 yılında felsefeci Jeremy Bentham tarafından ortaya atılan bir hapishane inşa modelidir. Bu hapishanenin en önemli özelliği hapishanenin muhafızları hangi noktadan bakarsa baksın mahkumların içeride neler yaptıklarını görebilmektedir. Mahkumlar ise tam tersi gözlemcilerin neler yaptıklarını göremezler. Böylece rahat davranamazlar. Truman Show'da ise karakterlerin içinde bulunduğu Seaheaven Adası aslında Panopticon'un ta kendisidir. Truman oradaki mahkumlardan biriyken onu gözetleyen yönetmen Christof gardiyanın ta kendisidir. Panopticon denilen bu model ilerleyen yıllarda ortaya çıkan Big Brother'ı da etkilemiştir. Big Brother, George Orwell'ın 1984 romanında geçen, iktidarı eline geçirebilmek için her türlü sahtekarlığı yapan, halkını sürekli kameralarla izleyen Okyanusya ülkesinin büyük diktatörüdür. Big Brother, " sürekli izleniyorsunuz, sürekli takiptesiniz" mesajını insanlara verir. Bu kavram aslında yıllarca hepimizin izlediği ve Dünya'da da büyük yankı uyandıran " Biri Bizi Gözteliyor" un ta kendisidir. Bu filmde ise Big Brother yine yönetmedir. Yönetmen adeta bir tanrıdır ve etraftaki her şeyi aslında o yaratmıştır. Yönetmenin adından bile bu çıkarımda bulunulabilir. Yönetmenin adı Christ-of tur. Christ, Hıristiyanlıkta İsa dolayısıyla Tanrı anlamına gelmektedir. Bu anlamda Truman'ın adında da bir anlam vardı. Truman, true-man dan gelir. Doğrucu, gerçek adam anlamındadır. Zaten filmin içerisine bakıldığı zaman Truman'ın ne kadar saf, doğru ve gerçek bir insan olduğu anlaşılabilmektedir. Filmde Truman, hayatından hiç şüphelenmezken bir gün yolun ortasında daha önce öldüğü gösterilen babasını görür. İşte tam bu noktada Truman varoluşunu ve yaşamını sorgulamaya başlar. Bu noktada Descartes'in "Düşünüyorum öylese varım!" sözü devreye girmeye başlar. Varoluş özden önce gelir. Bu varoluşçuluğun merkezidir. Yaftalar, roller önyargılar, davranışlar aslında toplumsal birer maskedir. Bireyin yaşamının ne olduğu ve nasıl adlandırması gerektiği bu öze göre belli olur. Buradaki birey Truman Burbank'tir. İnsan varlığı irade olarak koyan 3. kişidir. Bu durumda buradaki birinci kişi yönetmen Christopf'un ta kendisidir. Truman, ne zaman kurulu düzene karşı herhangi bir harekette bulunsa iktidar mekanizmasının merkezi olan Christof tarafından engellenir. Christof mekanizmanın merkezidir çünkü sisteme karşı gelen her şeyi ortadan kaldırabilir. Örneğin Sylvia karakteri Truman'a gerçekleri söylemeye çalıştığı için oradan kovulur, yani ölür. Burada verilmek istenen mesaj ise şudur: " Sakın sisteme karşı gelmeyin. Sisteme karşı geldiğiniz anda hayatınız son bulur!" dur. Truman, hayatı sorulamaya başladıktan sonra artık o adadan çıkmak ister. Fakat yönetmen tarafından önüne yine çeşitli engeller konur. Truman, denize açılmasın diye babası bir mizansenle denizde öldürülmüş ve bu sayede Truman'a deniz korkusu verilmiştir. Truman bir gün işyerinde Fiji adalarına gitmek için telefon görüşmesi yapmaktadır. Bunu gören arkadaşlarından biri elinde bir gazeteyle gelir ve  gazetede şu yazmaktadır: " Seaheaven Dünyanın en güzel adası seçildi! " yazar. Dolayısıyla Truman engellenir. Yine aynı şekilde uçak bileti almaya gittiği zaman yanındaki afişte dev bir uçak resmi vardır ve o uçağa yıldırım düşmektedir. Posterde " İT COULD HAPPEN TO YOU" yani " Seninde başına gelebilir!" yazmaktadır ve dolayısıyla Truman yine engellenir. Aslında Truman'ın hayatı Platon'un mağara alegorisine benzetilebilir. Mağara alegorisine göre bazı insanlar doğdukları andan itibaren mağara kapısına arkalarını dönük bir şekilde oturmak zorundadırlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın içerisine giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve onların taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlerler. Zamanla içlerinden biri kurtulur ve dışarıya çıkar, gölgelerin asıl kaynağını görür. İçeri girip dışarıda gerçek bir hayatın var olduğuna diğer insanları da inandırmaya çalışır fakat başarılı olamaz. Mağaradaki insanlar düşünürler, sorgularlar fakat dışarıdaki yaşantıyı merak etmelerine rağmen bir türlü dışarıya çıkmaya cesaret edemezler. Truman Show filminde de bu görülür. Truman Burbank'in yaşamış olduğu Seaheaven Adası aslında Platon'un bahsetmiş olduğu mağaranın ta kendisidir. Truman ise o mağaranın içerisinde yaşayan mahkumlardan biridir. Hep hayatı sorgular, o mağaradan dışarıya çıkmak ister fakat hep bir şekilde engellenir. Ama o mağaradan kurtulan insanda Truman'ın ta kendisidir. Mağaradan kurtulmak için deniz korkusunu yener ve aslında o ada dışında da bir hayat olduğunu görür. Nitekim filmin sonunda o koca mağaradan çıkarak gerçek hayata kavuşur.
  Truman Show filmi içerisinde birden fazla teoriyi görmek mümkün. O teorilerden biriside Jaques Lacan'ın ayna teorisidir. Bu teori ilk olarak 1936 yılında Lacan tarafından ortaya atılmıştır. Teoriye göre 6-18 aylık bebekler henüz kendi benliklerinin farkında değildir. Bu süreçte bebekler çevresindeki nesne ve bireylerden farklı bir varlık olduklarını algılayamazlar. Bebek kendisini aynada gördüğü ilk anda kendisini ayrı bir bütün olarak görür ve kendisini aynadaki görüntüsüyle özdeşleştirir. Filmdeki Truman karakteri de ilk sahnelerde ve filmin bazı sahnelerinde banyodaki aynasının karşısına geçer ve sanki bir bebekmişçesine hareketlerde bulunur. İzleyici bu anlarda aynı teorideki bebeklerde olduğu gibi Truman Burbank ile özdeşleşmeye başlar.
  Truman Show filminde Frankfurt Okulu bağlantısıyla birlikte medya eleştirileri de yer almaktadır. Frankfurt Okulu 1923 yılında Theodor Adorno, Habernas ve Horkhaimer gibi felsefeciler tarafından kurulan bir düşünce akımıdır. Frankfurt Okulu psikanaliz, tarih, estetik, felsefe gibi farklı akımları bir araya getirerek yorumlamalarda bulunmuştur. Frankfurt Okulu'nun en önemli düşüncelerinden biri de medya üzerinedir. Thedore Adorno'ya göre egemen ideoloji denilen kavram çeşitli medya enformasyonlarıyla halkı etkilemeye çalışır. Tabi bu enformasyonlar ideolojiyi destekleyici nitelikte olmalıdır. Medya yaydığı bu enformasyonlarla toplum içerisinde "kitle kültürü" nü oluşturur. Kitle kültürü, seri olarak üretilen, tek tip ve sürekli aynı şeylerle beslenen insanların oluşturduğu bir kültürdür. Bu topluluk verilen ideolojik bilgileri hiç sorgulamadan kabul eder ve tüketir. İdeolojiler bu sayede hem kendilerini kabul ettirirler hem de daha da güçlenerek yollarına devam ederler. İdeolojiler bu enformasyonu yayma işlemini genellikle kitle iletişim araçları ile gerçekleştirmektedir. Özellikle televizyon, medya enformasyonlarını yaymada en çok kullanılan kitle iletişim aracıdır. Bu sayede toplumların kültürlerine daha rahat girilir ve toplumun kültürü ideolojiye göre  kolaylıkla yeniden şekillendirilebilir. Adorno'ya göre bu bilgiler medya aracılığıyla insanlara tekrar tekrar verilir ve bir seviyeden sonra insanlar başlarına gelen bazı olayları bunlara yormaya başlarlar ve o enformasyonu sahiplenirler. Antonio Gramsci'ye göre ise bu ideolojiler belli bir döneme kadar insanlara zorla verilir. Belli bir dönemden sonra insanlar reddetmeye başlarlar. O nedenler bu seviyeden sonra işin içerisine " rıza " kavramı girer ve insanlar uyuşturularak sanki kendi rızalarıyla yapmış gibi bir sahiplenme duygusu içerisine girerler. İdeolojiler bu rıza kavramıyla kendi hegemonyalarını kurarlar. Bu hegemonyalar ise yine Gramsci'nin ortaya attığı gibi " karşıt rıza " ile devrilebilir. Ancak bunu başarabilmek için sistemli ve akılcı bir çalışma içerisinde bulunma gerekir. Truman Show filmi içerisinde bulunan ve programı izleyen insanlarda rıza yoluyla ikna edilmiştir. Barda, duşta, yastıklara sarılarak izleyen yaşlı insanlar ya da polisler Frankfurt Okulu'na göre oluşturulan kitle kültürünün ta kendisidir. Buradaki kitle kültürü bir yandan Truman'ın o ortamdan kurtulmasını isterken diğer yandan da istemez. Çünkü Truman o adadan çıkarsa 30 yıl boyunca kesintisiz devam eden program bir anda biter ve insanlar izlemek için başka bir şey bulmak zorunda kalır. Nitekim filmin sonunda Truman'ın kurtulduğunu gören polisler buna çok sevinirler fakat yayın kesildikten sonra bir polis diğerine " TV rehberi nerede? Bakalım TV'de başka ne varmış?" diye sorar. İşte bu da insanların medyanın vermiş olduğu enformasyonlara ne kadar bağlı olduklarını bize gösterir. Buradaki insanlar tamamen kitle kültürüne dönüşmüştür. Fakat bu izleyiciyle filmin ana karakteri olan Truman Burbank ile zıtlık vardır. İzleyici günlük hayatın sıkıntılarından kurtulmak için Truman Show'u izlerken, Truman kendi sıkıntılarından kurtulmak için Truman Show'dan kaçmaya çalışır. Oluşturulan kitle kültürü derin bir uykunun içerisindedir o Truman Show içerisinde anlatılan o klasik Amerikan rüyasını görmeye devam ederler. Truman kendi sınırlarını zorlayan, modenist bir bireyi temsil eder. Truman'ın şüphelendiği ilk an aslında özgürlüğüne kavuşmaya başladığı andır. Çünkü bir insan esir olduğunu anladığı anda özgürlüğü için savaşmaya başlar. Nitekim Truman filmin sonunda özgürlüğüne kavuşur. Truman'ın filmin sonunda söylemiş olduğu cümle onun varoluşunu bulmak için açması gereken kapının anahtarıdır: "Olur ya belki sizi göremem, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler."

                                                                                                     KUTLAY ZEREY

13 yorum:

  1. Gerçekten çok güzel yorumlamışsınız, platonun mağara alegorisi ile benzeştirmeniz ve diğer düşünürlerin bakış açılarını da yazmanız çok güzel. Emeğiniz için çok teşekkürler 🙏

    YanıtlaSil
  2. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Eğer bu tarz akademik yazıları seviyosanız sayfamızda yer alan Reha Erdem' in Kosmos ve 5 Vakit filmlerine dair incelemeleri de okuyabilirsiniz. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Değerli yorumlarınız için sonsuz teşekkürler.. Kaleminize yüreğinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Diğer yazılarımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

    YanıtlaSil
  5. çok ama çok başarılı bir yorum yarın ki ödev için işime çok yaradı emeğinize sağlık.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bir faydam olduysa ne mutlu bana :)

      Sil
  6. Çok güzel yazmışsınız, elinize sağlık. Yazınızı okurken Truman'ın annesinin ismine de baktım, o da Angel-a Burbank. Burdan da aslında "annelik" ve "melek" kavramlarına da değinebilinir diye düşündüm. Anneliğin aslında ne kadar tabu olduğu; "sözde" annesinin Truman için her zaman en iyisini düşündüğü, her zaman onu korumaya çalıştığı, hiç bir zaman yalan söylemediği bir ortam yaratmaya çalışıldığını ve bu sayede annenin bize bir melek gibi gösterildiğini görebiliriz. Ama daha sonrasında bu olayın tam tersine şahit oluyoruz, bu da aslında ebeveynlik gibi kavramlar hakkında ne kadar çok kalıp yargılarımız olduğunu ve bu konunun hiç bir zaman konuşulamayacak kadar tabu olduğunu bize gösteriyor olabilir.
    Kafamdakileri biraz karışık yazmış olabilirim, kusura bakmayın.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. roller var hayatta ve rollere verilen misyonlar .bu çıkıyor özetle değil mi?

      Sil
  7. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Ayrıca filmle alakalı kaçırmış olduğum bu detayı bana gösterdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim. Aksine çok güzel açıklamışsınız. :)

    YanıtlaSil
  8. Çok güzel yazmışsınız Kutlay bey. Truman Show benim en sevdiğim filmlerden biri ve yazınızı zevkle okudum, aynı zamanda da yeni şeyler öğrendim.

    YanıtlaSil
  9. Eğer bu tarz incelemelerden hoşlanıyorsanız sayfamızda yer alan diğer film incelemelerini de okuyabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  10. Öncelikle anlatımınızı çok begendim rica etsem film ile ilgili felsefi sorular oluşturabilirmisiniz (acil)
    Simdidn teşekkürler 👍🏻😊

    YanıtlaSil