12 Ekim 2021 Salı

EFSANEYE VEDA: NO TİME TO DİE




 Merhaba sevgili film severler. Ben Kutlay. Uzun bir aranın ardından daha sizlerle birlikteyim. Bu hafta sizin için çok özel bir yapımı ele alacağım. Bu yapım, James Bond'un son filmi olan No Time To Die.

 James Bond'un son filmi normalde geçen sene vizyona girecekken, birçok yapımda olduğu gibi pandemi dolayısıyla 2021 yılına ertelendi. Bu filmin 2 farklı önemi var. Birincisi; bu film, Bond serisinin 25. filmi. İkincisi ise filmin başrolü Daniel Craig'i son kez 007 olarak izlemiş olmamız. Ki kendisi 2006 yapımı Casino Royal'den beri bu rolü oynuyor. Dile kolay 15 yıl! Bu rolü bırakış olmak kendisine de zor gelmiş olsa gerek. 

 Bond 25, konu olarak yine standartların çok dışına çıkmıyor. Fakat bu sefer ana düşmanımız, daha önceki filmlere nazaran biraz daha derinlikli ve origin hikayesi daha sağlam. Ana kötümüz Lyutsifer Safin, kaçırılan bir Rus bilim adamının da yardımıyla insanları kontrol altına alabilen bir sıvı geliştirmektedir. Dostumuz Bond ise o sıralarda daha önce Spectre de de gördüğümüz Madeleine ile evlenmiş ve İtalya'da tatil yapmaktadır. Fakat düşmanları Bond'u orada da yalnız bırakmaz ve Madeleine den şüphelenen Bond, onu trene bindirip bir daha görüşmemek üzere gönderir. Bond, düşmanlarını bulmak ister ve eski dostu M 'in ekibine 007 olarak geri döner. Filmin ana hikayesi bu şekilde. Her ne kadar James Bond hayranı olmasam da son yıllarda çıkan kötü filmleri beni üzmüştü. Özellikle Quantum Of Solice, Daniel Craig'li en kötü Bond filmi olabilir. Bu filmden önce çıkan Skyfall ve Spectre ise bu durumu biraz olsun kurtarmayı başarmıştı. Senarist ve yapımcılar da bunun farkında olacaklar ki; filmin kurgusunu buna uygun bir şekilde yapmışlar. Bu film daha öncekilere göre biraz daha duygusal. Çünkü yazının başında da belirttiğim gibi bundan sonraki 007 filmlerinde Daniel Craig olmayacak. Yerine kimin geleceği ise şimdiden büyük bir merak konusu. Bu filmin oyuncu kadrosu ise oldukça iddialı. Craig'in yanı sıra kadroda Rami Malek, Christoph Waltz ve Ralph Fiennes gibi usta oyuncular var. Film tam olarak 2 saat 45 dakika sürüyor. Ben filmi beğendim. İnsanlarda beğenmiş olacak ki İMDB'de 7.6 almış. Boxoffice Türkiye verilerine göre ise film Türkiye'de 2 haftadır zirvede ve 300 bin seyirciyi geçmiş durumda. Benim filme puanım 6/10. Yeni bir filmle daha görüşünceye dek şimdilik hoşçakalın!


                                                                  KUTLAY ZEREY









 

26 Temmuz 2021 Pazartesi

25 YIL SONRA GELEN DEVAM FİLMİ : SPACE JAM NEW LEGACY

 









   Merhaba sevgili okuyucularım. Ben Kutlay. Kısa bir aranın ardından tekrar sizlerle birlikteyim. Bu sefer sizin için belirlediğim film bir efsanenin devamı olan Space Jam : A New Legacy filmi olacak. Bu film geçtiğimiz hafta vizyona girdi ve ben de bugün gitme fırsatı buldum. 1.5 sene sonra sinemaya adımımı attım ve bir sinema sever olarak şunu söyleyebilirim ki; sinemaya gitmeyi çok özlemişim! Ve sinemaya geri dönüş filmi olarak da bu filmi seçtim. Bu filmi seçmemin özel bir nedeni var. Benim, sinemada gittiğim ilk film 1996 yapımı olan Space Jam 'di. Yani tam 25 sene önce! Ondan dolayı sinemaya geri dönüş filmi olarak da bunu seçtim. 


 Space Jam : A New Legacy, temeline yine ilk filmde olduğu gibi Looney Tunes karakterlerini alıyor. Fakat bu sefer onların yanında olan basketbolcumuz ise son 15 yıla NBA da damgasını vuran Lebron James. Konusu ise şöyle: Lebron'un oğlu Dom, Warner Bros'un içerisinde bir teknoloji şirketi sahibi olan Al G. Rhythm tarafından kaçırılır. James'in oğlunu kurtarabilmesi için yapması gereken şey ise bir basketbol takımı kurup, düşmanın takımını yenmesidir. Burada devreye Bugs Bunny girer ve ekibimiz Looney Tunes karakterlerinden oluşan takımlarını kurarlar. Bundan sonrası spoiler içereceği için devam etmeyeceğim. 


 Space Jam 2, yayınlanmadan evvel benim kafamda birkaç soru işareti doğurmuştu. Özellikle fragman yayınlandıktan sonra bu sor işaretleri arttı. En temel soru işareti ise şuydu: Filmde eski Space Jam den esintiler olacak mı yoksa yeni nesil gençleri içine çekmek için yeni yöntemler kullanacak mı? Neticede bu film bir animasyon filmi dolayısıyla çocuk kitleye daha çok oynamak isteyeceklerdir. Nitekim öyle de oldu. Ara ara ilk filme ufak göndermeler olsa da bu beni çok tatmin etmedi. Warner Bros. haklı olarak yeni nesli elinde tutmak istemiş olabilir fakat kaçırdığı şöyle bir nokta var ki: bu filmi seven ve en az 28-30 yaş grubu içerisinde olan bir yetişkin kitlesi de var. Ki bu da çok geniş bir kitle. Bende o kitlenin içinde olduğum için film beni biraz hüsrana uğrattı. Üzgünüm ki  Warner Bros.  gibi köklü bir film yapım firması artık iyi filmler üretemiyor. Ayrıca filmin hikaye anlatımı kısmı da ilk filme göre çok daha kötü. Özellikle Lebron'un çocukluk dönemi ile alakalı daha fazla sekans görmek isterdim. İlk Space Jam filminde Michael Jordon'un hayatından daha fazla kesitler görmüştük. O filmin başında çalmaya başlayan Robert Kelly'nin klasikleşen şarkısı " İ Believe İ Can Fly " şarkısı bile beni tatmin etmeye yetiyordu. Filmin güzel yönleri de var. Lebron'un oyunculuğu bazı noktalarda çok sırıtsa da genel olarak beklediğimden iyiydi. Kullanılan görsel efekt ve animasyonlar da biraz abartılsa da fena değildi. Filmin en güzel yönü ise tabi ki de çocukluğumuzun kahramanları olan Looney Tunes karakterlerini yeniden görmekti. Ayrıca film içerisinde Matrix, Game Of Thrones ( hatta bir sahne Night King bile vardı ) Harrey Potter gibi yapımlara göndermeler vardı. Beni en çok şaşırtan sahne ise Rick and Morty'nin göründüğü sahneydi. Ayrıca siz de benim gibi bir basketbol sever iseniz; filmde Damian Lillard, Klay Thompson, Anthony Davis ve Diana Taurasi gibi NBA ve WNBA yıldızları da var. Kısacası film benim beklentimi karşılamasa da eğlendirdi. Ailenizle ya da çocuklarınızla güzel bir 2 saat geçirebilirsiniz. Benim filme puanım 4/10 . Siz de görüşleriniz yorum bölümünden belirtmeyi unutmayın. Yeni bir filmle daha görüşünceye dek, şimdilik hoşça kalın! 



                                                                     Kutlay ZEREY

29 Mayıs 2021 Cumartesi

17 YIL SONRA YENİDEN: FRİENDS THE REUNİON


  

  Merhaba sevgili blog okuyucularım. Bugün çok özel bir yazıyla sizlerle birlikteyim. Bugün ele alacağım yapım Friends : The Reunion olacak. Kolay değil, tam 17 yıldır dizinin hayranları bu ekibin tekrar bir araya gelmesini bekliyordu. Normalde geçen sene yayınlanacaktı fakat araya pandeminin girmesiyle çekimler 2021 yılına kaydırıldı ve bu özel bölümü 1 sene daha beklemek zorunda kaldık. Ama değdi mi diye soracak olursanız buna cevabım kesinlikle değdi olacaktır.


  Friends, 1994-2004 yılları arasında yayınlanan bir sit-com dizisi ve 6 arkadaşın bir arada geçirdikleri yaşantılarını anlatıyor. Ama bu dizi zamanla öyle bir etki yaptı ki, o 6 karakter de bizim arkadaşlarımız gibi oldular. Dizi sonradan 150 den fazla ülkede daha yayınlandı ve yayınlandığı her ülkede hit oldu. Şu anda da birçok insana göre Friends, tarihin en iyi sit-com dizisi. Ben de bu diziyle lise yıllarımın sonlarına doğru tanıştım ve bu 8-9 yıllık süreçte diziyi 3 defa bitirdim ve şu anda da yeniden izliyorum. Bundan birkaç yıl evvel dizinin yapımcılarında Marta Kaufmann'ın bir okumuştum. Röportajda şöyle bir soru geldi. Friends ekibi bir daha bir araya gelir mi? Kaufmann'ın verdiği cevap ise çok manidar: Bu ekibi değil dizi için, bir akşam yemeği için bile bir araya toplayamayız. Bunun sebebi de şu: Diziden sonra 6 oyuncu birden uluslararası bir şöhrete kavuştu. Özellikle Jennifer Aniston, hem iş hayatı hem de o dönem Brad Pitt ile yaşamış olduğu çalkantılı ilişki ile hep gündemdeydi. Ama The Reunion bölümünde öğrendik ki, Jennifer Aniston (Rachel) ve David Schwimmer (Ross) dizide oldukları gibi gerçek hayatta da ( dizinin ilk sezonlarında ) birbirlerine deli gibi aşıklarmış. The Reunion da Shcwimmer bu aşkı " iki büyük geminin yan yana geçmesi" şeklinde yorumluyor. Buradan da şunu anlıyoruz ki; Ross ve Rachel ın aşkının bize bu kadar geçmesinin sebebi gerçek hayatta da aralarında bir aşkın bulunmasıymış. Ama Kaufmann'ın bilemdiği şey şu ki: Bu 6 kişi gerçek hayatta da çok yakın arkadaşlar ve hala görüşüyorlar!


  Friends Reunion, dizinin devamı şeklinde ilerlemiyor.  6 ana oyuncu daha önce çekimlerin yapıldığı sete geliyor ve eski anılarını yad ediyorlar. Hatta eski sahnelerin bazılarını sette bazılarını ise masa başında tekrar oynuyorlar. Hatta dizinin ikonik bölümlerinden bir tanesinde Monica-Rachel vs Chandler - Joey iki takım oluşturup evleri pahasına bir yarışmaya giriyorlardı ve soruları da Ross hazırlıyordu. Bu sahneyi yeniden, canlı seyirci önünde çekmişler. Hatta meşhur " Chandler'ın işi nedir?" sorusunu da Dr. Richard Burke karakterini oynayan Tom Selleck soruyor. The Reunion'un güzel taraflarından birisi de bu. 6 ana karakter dışında diziyle özdeşleşen Janice, Gunther, Dr. Richard Burke gibi karakterler de bu özel bölümde yer alıyor. Onun dışında dizide David Beckham, Kit Harrington, Justin Bieber, Lady Gag gibi ünlü isimler de yer alıyor. Bölümün birçok yeri biz Friends hayranları için çok duygusaldı. Sadece bizim için değil, oyuncular için de çok duygusaldı. Özellikle Courtney Cox ve Jennifer Aniston'un birçok yerde ağladığını görebilirsiniz. Birçok oyuncunun aslında kendi karakterini yansıttığını gördük. Özellikle Lisa Kudrow beni bu konuda çok şaşırttı. Kendi karakteri de Phoebe ile birebir aynı. Bu bölümün bir dizi bölümü gibi olmaması da beni çok sevindirdi. Bölümün en sevmediğim yönü ise kesinlikle James Corden'ın talk show yaptığı yerler oldu. Corden iyi bir komedyen ama yerine Conan gibi birisi olabilirdi. The Reunion, bundan 17 sene evvel olduğu gibi, bugün de birçok insanı ekrana kilitlemeyi başardı. Bu da büyük bir başarıdır. Benim bu yapıma puanım  10/10 . Yeni bir yapımla daha görüşünceye dek, şimdilik hoşçakalın!


                                                           KUTLAY ZEREY


26 Nisan 2021 Pazartesi

93. OSCAR ÖDÜLLERİ




  

  Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Bu yazımızın konusu da daha önce belirttiğim gibi 93. Oscar ödülleriyle ilgili olacak. Bildiğiniz gibi ödüller verilmeden önce yani dün Oscar 2021 i değerlendiğim bir yazıyı paylaşmıştım. Ödüller bu sabaha karşı Los Angles da tarihi Dolby Tiyatrosunda verildi. Ben de sıcağı sıcağına sizlerle bu yazıyı paylaşmak istedim. Bu sene de her sene olduğu gibi kendime göre ödülün kazananlarını, kaybedenlerini ve gecenin sürprizlerini paylaşacağım. Covid-19 salgını tüm dünyayı olduğu gibi Oscar ödüllerini de vurdu. Bu sene ödüller; daha küçük bir sahnede, sosyal mesafeye uygun bir şekilde gerçekleştirildi. İşte ödülün kazananları ve kaybedenleri:


A - GECENİN KAZANANLARI


1 - EN İYİ KADIN OYUNCU: FRANCES MCDORMAND

   Ünlü oyuncu Frances Mcdormand, bu sene Nomadland filmiyle 3. kez "En İyi Kadın Oyuncu" dalında Oscar'ı kazandı. Bildiğiniz gibi kendisi daha önce Fargo ve Three Bilboard Outside Ebbing Missouri filmiyle bu ödülü kazanmıştı. 


2 - EN İYİ FİLM : NOMADLAND

   Bu kategori de benim için çok sürpriz olmadı. Bu kategorinin Nomadland, Mank ve Minari arasında geçmesini bekliyordum. Ama hem sinematografisi hem de çekim kalitesiyle Nomadland bir adım öndeydi. 


3- EN İYİ YÖNETMEN : CHLOE ZHAO

    Bu kategori de benim açımdan netti. Bu kategoride yarışacak iki isim efsanevi yönetmen David Fincher ( Mank ) ve Nomadland'ın yönetmeni Chloe Zhao. Zhao, bu ödülü alarak, Oscar tarihinde ödül alan ikinci kadın yönetmen oldu. Tarihte ilk kez Oscar alan kadın yönetmen ise 2010 yılında Hurt Locker filmiye Kathryn Bigelow olmuştu. 


4 - EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ : ERİCK MESSERSCHMİDT

  Bu dal, benim açımdan en çekişmeli olacak daldı. Çünkü Mank filminin görüntü yönetmeni Erick ile Nomadland'ın görüntü yönetmeni Joshua James Richards arasında kıyasıya rekabet olabilirdi. Benim favorim daha sanatsal görüntülere sahip olması sebebiyle Richards dan yanaydı ama ödülü Mank kazandı. 


  5 - EN İYİ SES VE EN İYİ KURGU : SOUND OF METAL

  Oscar tarihinde bu kadar net bu ödülleri kazanacağına emin olduğum başka bir film daha yoktur. Özellikle ses miksajı son yıllarda gördüğüm en iyisi. Adeta, olayın içerisine biz izleyenleri de soktu. Zaten filmin işitme engeli olan bir müzisyenin hayat hikayesini konu alması ve ses kavramının insan hayatında ne kadar çok önemli olduğunu ortaya koyan senaryosu beni etkilemeyi başarmıştı. Buna müthiş bir ses kurgusu da eklenince bu ödülleri almak kaçınılmaz oldu. 


  6 - EN İYİ ANİMASYON : SOUL 

 
    Dünkü yazımda da belirttiğim gibi bence Soul, bu kategorideki tek adaydı ve ödülü kazandı. Sonuna kadar da hak ettiler.  


B - GECENİN KAYBEDENLERİ


  1 - GARY OLDMAN


   The Darkest Hour filmiyle kendisinin ne kadar usta bir dönem oyuncusu olduğunu görmüştük. Mank'da bu minimalde ilerleyen bir dönem filmiydi bu da dolayısıyla Gary Oldman'ı bir adım öne çıkardı ama kendisinin önüne Anthony Hopkins gibi dev bir efsane dikildi ve ödülü ellerinden aldı. 


2 - EN İYİ ŞARKI DALINDA "HUSAVİK" 


  Evet belki bu kategoride kimse bu şarkıya çok şans vermiyordu ama benim gizli favorilerimden biriydi. Eurovision Song Contest : The Story Of Fire Saga gibi ortalama bir Neflix filmi fazla başarılı başarılı bir şarkıydı. E tabi Moly Sanden'in müthiş sesi ve Rachel McAdams'ın çok iyi sahne performansı bir araya gelince benim de adayım oldu fakat ödülü kazanamadılar. 


3 - CHİCAGO YEDİLİSİNİN YARGILANMASI


   Bu senenin en büyük hüsranı bu yapım oldu. 6 dalda adaylık alan bu film, maalesef geceden eli boş döndü. Benim tek favorim olan Sacha Baron Cohen ise "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" dalında ödülü Daniel Kaluuya'ya kaptırdı.


 C - GECENİN SÜRPRİZLERİ


1 - EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU : YOUN YUH-JUNG


  Artık Asya sineması da Dünya da etkisini göstermeye başladı. Özellikle geçen sene Paraside filminin yapmış olduğu devrim niteliğindeki başarı, sinema alanında Asya ülkelerinin ön plana çıkmasına sebep oldu. Asya sinemasının Oscar'da ki bu seneki temsilcisi ise "Minari" filmiydi. Ve youn juh-jung da en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alarak büyük bir başarıya imza attı. Benim bu kategorideki adayım ise Father filminde yer alan Oscar ödüllü oyuncu Olivia Colman'dı.


2 - OSCAR ÖDÜLLERİNDE BİR EFSANE : ANTHONY HOPKİNS


  Onun oyunculuğunu anlatmaya kelimeler yetmez. Onun oyunculuğunu değerlendirmek de bizim haddimize değil. Burada sürpriz olan daha Hopkins'in ödül alması değil, çok güçlü adayların arasından çıkarak ödül alması. Biliyorsunuz akademi in memorim (anma) yı sever. O nedenle ödülü geçen aylarda kanserden vefat eden Chadwick Boseman'a verirler diye düşündüm. Çünkü  2009 yılında Heath Ledger'a ödül vererek bunu yapmışlardı. Benim adayım ise yine Gary  Oldman'dı ama ödülü Anthony Hopkins aldı. Hem de 29 yıl sonra ikinci kez. Hopkins, çok yönlü bir oyuncu. Genç nesle sorduğumuz zaman kendisini Thor filmindeki Odin ya da Westworld da oynadığı karakterlerle tanıyacaklardır. Ama bizim gibi yaşı biraz daha büyük olan sinemaseverler kendisini Hannibal Lacter olarak bilirler. Çünkü Hannibal, sinema tarihinde anti-kahraman kavramını yeniden tanımlamıştır. Ve bu karakter, Kuzuların Sessizliği filmini inanılmaz bir noktaya  taşımıştır. O nedenle Hopkins, her dönem de çok iyi işler çıkarmış efsane bir aktördür.


 Evet sevgili sinemaseverler. Bu hafta da sizler için 93. Oscar ödüllerini kazanan adayları değerlendirdim. Geçtiğimiz yıllara göre bu tören biraz daha soğuk ve daha sönük geçti. Filmler açısından da çok fazla ön plana çıkan bir yapım yoktu. Haftaya yeni bir yapımla daha görüşünceye dek, şimdilik hoşçakalın! 


                                                            KUTLAY ZEREY


25 Nisan 2021 Pazar

OSCAR 2021




   Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Yine, yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Bu hafta, her sene olduğu gibi Oscar ödülleri ile ilgili değerlendirmelerimi paylaşacağım. Bildiğiniz gibi, Oscar bu yıl 91. kez sahiplerini bulacak. Bu yıl pandemi nedeniyle şubat ayından nisan ayının sonuna ertelenen tören, 26 Nisan 2021 akşamı, Türkiye saati ile saat 03:00 da verilecek. Yani bu gece sahiplerini bulacak. Törenin bu seneki Türkiye yayın hakları ise TRT2 ye ait. Töreni buradan izleyebilirsiniz. Ben de takip edenlerin bileceği gibi, her sene olduğu gibi bu sene de bazı kategorilerde ödülü alabileceğini düşündüğüm adayları sizlerle paylaşacağım. Ödül töreninden sonra ise yine bir değerlendirme yazısı gelecek.


EN İYİ FİLM 

  Bu kategori için benim 3 adayım var. Mank, Nomadland ve Minari. Bu 3 aday içerinden Nomadlan'ın ödülü alacağını düşünüyorum. Hem anlatısı hem de sinematografisi bu filmi bir adım öne taşıyor.



EN İYİ YÖNETMEN

   Mank'ın yönetmeni David Fincher ve Nomadland'ın yönetmeni Chloe Zhao arasında geçmesini tahmin ettiğim bu yarışın galibi bence Zhao olacak. Bildiğiniz gibi Zhao, Altın Küre ödülünü de almıştı. Fakat bu iki yönetmenden hangisi alırsa alsın çok fazla şaşırmam.



EN İYİ ERKEK OYUNCU


   Chadwick Boseman ve Gary Oldman'ın diğer adaylara göre daha önde olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar kamuoyu ödülün Boseman'a gideceğini düşünse de benim adayım tam bir dönem filmi oyuncusu olan Gary Oldman. Ama akademi, ölen kişinin hatırasına saygı duymak amacıyla ödülü Boseman'a verebilir. Aynı şeyi 2009 yılında Heath Ledger için yapmışlardı. Bu kategorinin sürpriz ismi ise Sounds Of Metal filmindeki performansıyla Riz Ahmed olabilir. 



EN İYİ KADIN OYUNCU


  Benim bu kategorideki tek favorim, Nomadland'da ki nefis performansıyla Frances McDormand. Onu en yakından takip edecek kişi ise Carey Mulligan olabilir. 



EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

   Son yılların en vasat kategorilerinden birisi bu kategori olabilir. Bu kategoride savaş, Olivia Colman ve Youn-Yuh Jung arasında  geçebilir. Son zamanlarda Oscar a damga vuran Asya filmleri bu sene de etkisini gösterecek gibi duruyor.


EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

  
  En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalına nazaran çekişmenin çok daha fazla olduğu bir kategori olacak gibi duruyor. Bu kategoride de Daniel Kaluuya ve Sacha Baron Kohen daha ön plana çıkan 2 isim. Benim favorim ise Chicago Yedilisinin Yargılanması filmindeki oyunculuğuyla Cohen.


EN İYİ ANİMASYON FİLM

   Bu kategorinin tek bir favorisi var. O da Soul. Başka bir adayın zorlayabileceğini çok sanmıyorum.



EN İYİ YAPI TASARIM

  Bu ödülü de kesinlikle Mank'ın alacağını düşünüyorum.


EN İYİ SES

  Zaten filmin konusunun da bunun üzerinde durduğu Sounds Of Metal bu ödülün sahibi olacaktır.


EN İYİ ŞARKI

  Burada birçok kişiden ayrılıyoruz. Bu kategoride çok fazla şans verilemese de benim favorim Eurovision Song Contes : The Story Of Fire Saga filminin şarkılarından birisi olan ve Moly Sanden'in seslendirdiği "Husavik"

  Evet sevgili sinemaseverler. Bu hafta sizler için 10 farklı kategoride Oscar ödülüne uzanabilecek adayları değerlendirdi. Siz de kendi adaylarınızı yorum bölümünden belirtebilirsiniz. Yeni bir yazıyla daha görüşünceye dek. Şimdilik hoşçakalın!


                                                                     KUTLAY ZEREY




11 Nisan 2021 Pazar

HAYAL ETMENİN YAŞI OLMAZ





    Merhaba sevgili okuyucularım. Ben Kutlay. Yeni bir yapımla daha sizlerle birlikteyim. Bugün sizler için ele alacağım yapım, Netflix'in yeni Türk yapımı olan " Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü?" Aslında bu yapım ile ilgili bir yazı ele almak hiç aklımda yoktu. Fakat bugün filmi izledikten sonra duygularımı sizinle paylaşmak istedim. Bugünkü yazım, diğer yazılarımdan biraz daha faklı olacak. Normalde olduğu gibi işin teknik tarafını derinlemesine ele almayacağım. Daha çok, biraz filmin senaryosundan, atmosferinden ve izlerken hissettiklerimden bahsedeceğim. 


  Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü? aslıdan hepimizin bildiği gibi yeni bir yapım değil. Senaryosu Yılmaz Erdoğan'a ait olan bu yapım, daha önce bir tiyatro oyunu olarak ortaya çıkmıştı. 1999 yılında ise bir sinema filmine çevrildi. Yapımın hem tiyatrosunu hem de sinema filmini izlemiş bir sanatsever olarak, Netflix Türkiye bu yapımı duyurduğunda açıkçası biraz heyecanlandım ve merak duygusu hissettim. Ama çıtayı çok yükseltmedim çünkü biliyorsunuz ki "remake" yapımlar orijinali kadar güzel ve etkileyici olmuyor.  Film, orijinalinde ; bir huzur evinde kalan fakat üstün bir zekası olan Gülseren ve bir gazetecinin röportajını konu alıyor. Bu röportaj sırasında filmin neredeyse tamamında olduğu gibi flashbackler görüyoruz. Filmin 1999 yapımında Gülseren ile konuşan kişi bir gazeteciyken, 2021 yapımında röportaj yapan kişi bir youtuber. Yani film, günümüz teknolojisi çerçevesinde yeniden şekil almış durumda. Gülseren, kökü saraylara dayanan ( Sultan Abdülmecid'in kürdanbaşı olan bir saray çalışanı ) bir ailenin tek çocuğu olarak 1951 yılında dünyaya gelir. fakat kendisi normal toplum normlarına çok fazla uyan bir tip değildir.  Biraz haşarı, biraz asi ve çoğu yerde de sevgi dolu bir insandır. Ailesinde en çok yakın olduğu kişi babasıyken, annesiyle yıldızı bir türlü barışmaz. Çünkü annesi onu ateşböcekleriyle konuştuğu için bir deli olarak görmektedir. Hikaye de bu kutuplaşma çerçevesinde şekil almaya başlar. 


   Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü? filmi ortaya koyduğu farklı tip ve görüşlerdeki karakterlerle dönemin ve günümüzün toplum normlarına da göndermeler yapmaktadır.  Mesela film içerisinde çok dindar bir adamla, dine inanmayan ve sol görüşe sahip olan Marksist bir karakter de aynı evde yaşamaktadır. Ve ara sıra da olsa bu ikilinin çatışmalarını sekanslar halinde görmekteyiz. Ailenin babası daha batılı bir görüşe sahipken, ailenin annesi daha geleneksel bir yapıya sahip ve Doğu kültürünü temsil etmektedir. Gülseren ise ikisinin ortasında yer alan, fakat çoğunlukla güçlü ve kararları kendi başına alabilecek yapıya sahip bir arketipi temsil etmektedir. Yapım, hem atmosferi hem de diyaloglarıyla gerçekten geçtiği dönemleri ( 1951 den günümüze kadar ) çok iyi yansıtıyor. Ayrıca filmdeki oyunculuklar da çok başarılı. Filmin 2021 kadrosunda Ecem Erkek, Devrim Yakut, Engin Alkan ve kısa bir sahnede de olsa Yılmaz Erdoğan var. İki filmde de yer alan ortak oyuncular var. Yılmaz Erdoğan, Celal Tak ve Sinan Bengier gibi oyuncular filmin 1999 yapımında da yer almıştı. O filmin başrolünde ise usta oyuncu Demet Akbağ vardı. Bana kalırsa Ecem Erkek de çok iyi bir iş çıkarmış. Bu filmin şu andaki İMDB puanı 6.3 / 10. Benim kişisel puanım ise 6.5 /10 Size de soruyorum. Siz daha önce hiç ateş böceği gördünüz mü? Yorumlarda belirtin. Haftaya yeni bir yazıyla daha görüşünceye dek. Şimdilik hoşçakalın!


                                                       Kutlay ZEREY









      

19 Mart 2021 Cuma

SESSİZLİĞİN SESİ : SOUND OF METAL

 



   Merhaba sevgili film severler. Ben Kutlay. Bu hafta da yeni bir yapımla daha sizlerle birlikteyim. Bu hafta ele alacağım yapım, birçok bakımdan özgün bir iş olan Sound Of Metal.

   

   Geçtiğimiz günlerde 93. Oscar ödülleri adayları açıklandı. Normalde bildiğiniz gibi adaylar aralık sonu gibi açıklanır, şubatın son haftası da ödüller sahiplerini bulurdu. Fakat, son bir yıldır içerisinde bulunduğumuz pandemi durumu tüm hayatı etkilediği gibi Oscar ödüllerini de etkiledi. Adaylar Mart ayında belli olurken, ödüller ise 25 Nisan 2021 de verilecek. Ertelenme yaşanmasının sebebi ise, ödül törenini dijital ortamdan değil de yine sahnede düzenlemek içindi. Fakat bu durum hala netleşebilmiş değil. İlerleyen yazılarımdan birinde Oscar favorilerimi de açıklayacağım bir yazım olacak fakat bu seneki adaylarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Artık dijital film ve dizi platformları sinemayı da ele geçirmiş durumda. Bu sene Netflix yapımı olan Mank filmi 10 dalda aday olurken, yine aynı platformun başka bir yapımı olan Chicago Yedilisinin Yargılanması filmi de "En İyi Film" kategorisinde aday oldu. Beni şaşırtan başka bir Netflix yapımı ise Eurovision Song Contest: A Story Of Fire Saga filmi oldu. Çünkü filmin şarkılarından birisi olan, Moly Sanden'in seslendirdiği " Husavik (My Town - Benim Şehrim) " şarkısı "En İyi Film Şarkısı" dalında aday oldu. Ve ben güçlü bir aday olduğunu düşünüyorum. Bugün değerlendirmesini yapacağım film olan Sound Of Metal ise başka bir dijital platform olan Amazon'un orijinal filmi. İlerleyen yıllarda bu platformların sinema sektöründe daha da fazla söz sahibi olacağını düşünüyorum. 

  

  Sound Of Metal, ülkeyi karavanla dolaşan, metal müzik yapan ve aynı zamanda sevgili olan Ruben ve Lou'nun hayat hikayesini konu alıyor. Lou solist iken, Ruben ise bateristtir. Fakat bir gün Ruben'in sesleri boğuk duymasıyla hayatları alt-üst olur. Ruben duyma yetisini tamamen kaybeder ve işitme engelliler için hizmet veren bir yatılı okulda hayatını sürdürmeye başlar. Sevgilisi Lou ise kurallar gereği onunla yaşamayacağı için babasının yanına taşınır. Bu süreçten sonra Ruben'in hayata tutunma mücadelesini izliyoruz. Aslında filmi izlemeye başlamadan önce filmle alakalı bir yazı yazma fikri aklımda hiç yoktu fakat filmi bitirdikten sonra film hakkında bir şeyler yazmak istedim. Filmin sonunda birçok duyguyu bir arada yaşıyorsunuz. Özellikle filmin sinematografisi ve ses kurgusu beni çok etkiledi. Film 5 dalda Oscar adayı. En iyi filmde Mank filminden sonra ikinci adayım. En iyi erkek oyuncu dalında ise Riz Ahmed'in Gary Oldman'ı en çok zorlayacak isim olduğunu düşünüyorum. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki, geçtiğimiz yıllarda Venom filminde filmin kötü karakterini canlandıran Riz Ahmed'in o dönemki oyunculuğunu hiç beğenmemiştim. Bu süreçte oyuncunun kendisini iyi geliştirdiğini düşünüyorum. Bu filmin adaylığının en net olduğu kategorisi ise "En İyi Ses Miksajı" kategorisi. Bence kesinlikle ödülü alacaktır. Özellikle karakterin, ortamda müthiş bir ses ve karmaşa varken sadece sessizliği duyduğu sahneler çok etkileyiciydi. Film, gerçek bir sanat filmi tadında olmasına rağmen sizi hiç sıkmıyor ve hikayenin içerisine sizi kolaylıkla alıyor. Filmin yönetmenlik koltuğunda ise daha önce pek fazla bilinen bir başarısı olmayan Darius Marder var. Film, İMDB'den ise  7.8/10 puan almış. Benim filme puanım ise 8/10 . Haftaya başka bir filmle daha tekrar görüşmek dileğiyle. Şimdilik hoşçakalın!



                                                              Kutlay ZEREY









 

12 Mart 2021 Cuma

ÖZGÜRLÜK UĞRUNA ADANAN BİR RUH : SPARTACUS

 


  Merhaba sevgili okuyucularım. Ben Kutlay. Bu hafta özel bir yazıyla sizlerle birlikteyim. Bu makale, blog sayfamızın 100. inceleme makalesi olacak. Ben de bu özel yazı için, benim için özel bir yapım olan Spartacus dizisini seçtim. Ve bu diziyi değerlendireceğim.


 Spartacus, gerçek hayatta da Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış olan bir isyankar ve gladyatördür. Dizi incelemesine geçmeden önce size birazcık Spartacus 'ün hayatından ve o dönemin Roma imparatorluğundan bahsetmek istiyorum.


1 - Spartacus Kimdir?

 Yazının başında da belirttiğim gibi Spartacus, Trakya doğumlu bir isyankar ve gladyatördür. Tam olarak hangi tarihte doğduğu belli olmamakla beraber, gerçek adı da bilinmemektedir. Kendisi Roma ordusu için taşralarda süre gelen isyanları bastırmakla görevli bir askerken, yaşadığı birkaç kötü hadiseden sonra Roma'ya isyan eder ve Galyalı dostları Crixus, Gannicus, Oenomayus ve Agnor ile beraber Roma'ya karşı bir isyan başlatır. Başta küçük çaplı olan bu isyan zamanla Roma tarihi içerisinde yer alan en büyük köle ayaklanması olan 3. Köle Savaşı'na sebep olur. 


2 - Üçüncü Köle Savaşı Döneminde Roma

 3. Köle Savaşı başladığında Roma İmparatoru, tarihin en ünlü kişiliklerinden birisi olan IULUS CAESAR (Sezar) 'dır. Dolayısıyla Roma imparatorluğu İmparator Neron'dan sonra en çok savaşın meydana geldiği ikinci dönemini yaşamaktadır. O dönem Roma, bir yandan kuzeyde Pontus Rum İmparatoru Mithridates ile uğraşırken, güneyde ise köle ayaklanmasıyla uğraşmaktaydı. Kuzeyde savaşan orduların komutanı Sulla iken, güneyde savaşan orduların komutanı ise Gaius Cladius Glaber'dir. İşte biz de bu dizinin ilk bölümlerinde komutan Glaber ve Spartacus arasında kıvılcımlanan savaşın ilk belirtilerini görüyoruz. Bu savaşta 65 bin roma askerine karşılık (50 bin lejyon, 3 bin milis ve 12 bin diğer birlikler) 120 bin isyancı katılmıştır. Her ne kadar isyankarların sayısı 2 kat fazla olsa da savaş tecrübesi ve teknikleri sebebiyle savaşı açık ara Roma ordusu kazanmıştır. 


3 - Dizinin Çekim Süreci

  Spartacus dizisinin yapım süreci de baya sancılı geçti. Çünkü dizinin ana karakteri  Spartacus'ü oynayan Andy Withfield 1. sezon devam ederken kansere yakalandı ve dizi ara vermek zorunda kaldı. Andy, kanseri yense de ikinci sezon sadece 6 bölümlük flashbacklerden meydana geldi. Tam 3. sezon çekimleri başlayacakken Andy Whitfield'ın kanseri nüksetti ve ünlü oyuncu 2011 yılında vefat etti. Dizinin ana haklarını elinde bulunduran Starz kanalı bir süre yeni bir oyuncu aradıktan sonra Liam Mcintyre ile anlaştı ve son iki sezonda bu aktörü Spartacus olarak gördük. Bana kalırsa çok da iyi iş çıkardı. 


  Spartacus, 2010-2013 yılları arasında yayınlandı. Ve özellikle savaş sahnelerinde kullanılan çekim teknikleri ve efektler (özellikle kan efektleri) o dönem milyonlarca izleyeni çok etkilemişti. Savaş sahnelerinde kullanılan teknikler ve efektler, Zack Snyder'in 2007 yapımı 300 Saprtalı filminden ilham alınarak yapıldı. Ki 300 spartalı filmi birçok anlamda o tarz filmler için bir örnek emsal etmektedir. Spartacus'e dönecek olursak; dizi bize Crixus , Gannicus, Doctore ve Marcus Crassus gibi çok önemli tarihi kişilikleri tanımamızı sağladı. Benim diziye puanı 8/10 . Böylece bu blog un 100. incelemesinin de sonuna geldik. Haftaya farklı bir yapımla daha birlikte oluncaya dek, şimdilik hoşçakalın!



                                                     Kutlay ZEREY











 


  

28 Şubat 2021 Pazar

ÇOCUĞU İÇİN ADALETİ KARŞISINA ALAN YARGIÇ : YOUR HONOR

 


  Merhaba sevgili blog okuyucularım ve film severler. Ben Kutlay. Yeni bir yapımla daha sizlerle birlikteyim. Bu hafta ele alacağım yapım bir Amerikan gerilim dizisi olan "Your Honor"

  

   Uzun zamandan beridir film ve dizi sıkıntısı çekiyordum. Özellikle bu Netflix gibi popüler dijital kanallarda yer alan yapımlar beni çok tatmin etmiyordu. Zaten son olarak Netflix platformunda "Tehlikeli Nokta" filmini izlemiştim. Hatta o filmin eleştirisi de sayfamda mevcut. Okumadıysanız keyifle okuyabilirsiniz. Tam bu yaşamış olduğum film buhranının ortasında, takip ettiğim bazı Youtube kanallarından aldığım tavsiyeler doğrultusunda "Your Honor" dizisine ulaştım. 10 bölümlük mini bir dizi olmasına rağmen; gerek oyunculukları, gerekse senaryosuyla beni fazlasıyla tatmin etmeye yetti. Amerika'da Showtime kanalında yayınlanan bu dizi, ülkemizde Bein Connect uygulaması üzerinden yayınlanıyor. 


  Your Honor, cinayet işleyen bir erkek çocuğa sahip olan bir yargıç olan Michael Desiato'nun hikayesini anlatıyor.  Dizinin açılış sahnesinde Michael'ın oğlu Adam'ın bir anma töreninden dönerken o sırada karşı şeritten gelen motosikletli Rocco'ya çarpıp onu öldürdüğünü görüyoruz. Olay karşısında telaşa kapılan Adam, olayı gidip babasına anlatıyor. Babası da onu adalete teslim edecekken, oğlunun ölümüne sebep olduğu Rocco'nun aslında çok kirli işlerle uğraşan Jimmy Baxter'ın oğlu olduğunu öğreniyor. Ve o durumdan sonra oğlunu mafyaya yem etmemek için adaleti karşısına alıyor. 

 A - DİZİNİN OLUMSUZ YÖNLERİ

1 - BAZI YAN KARAKTERLERİN HİKAYELERİNİN ÇOK NET İŞLENEMEMESİ

  Dizide yer alan bazı yan karakterler bana çok yüzeysel geldi. Dizinin kısa olmasından dolayı bazı karakterleri derinlemesine inceleyememişler. Buna örnek olarak 2 karakteri verebilirim. Bir tanesi Nncy Costello karakteri. Bu kadın bir dedektif  ve bu cinayeti çözümlemek üzere adımlar atıyor fakat ortaya birkaç tehdit savurmaktan daha ileriye gidemiyor. Dolayısıyla böyle bir karakter olmasa da olur kıvamına getiriyor. Bir ikinci anlamsız karakter ise Jimmy'nin kızı Fia Baxter. Bu kızı da dizi boyunca dinlere sallarken ve ana karakterimizin oğlu Adam'a yakınlaşırken görüyoruz. Başka da bir işe yaramıyor zaten.


B - DİZİNİN OLUMLU YÖNLERİ

1 - SUNDUĞU ATMOSFER

  Dizinin en güçlü olduğu yönlerden bir tanesi sunduğu atmosfer. Dizinin atmosferi, gerilimli ve dramatik bir hikayeyi  ele almasından dolayı daha çok karanlık tonlardan oluşuyor. Dizi içerisinde bir baloya veya herhangi bir partiye bile gitseniz ortamın ne kadar kasvetli olduğunu hemen anlıyorsunuz. Veya karakter bir gettonun içine girdiğinde siz de izleyici olarak gettoya giriyorsunuz. Bu da hem diziyle hem de karakterlerle bağdaşlık kurmamıza olanak sağlıyor. 


2 - ÇOK GÜÇLÜ OYUNCULUKLAR

   Zaten bu dizinin bize sunduğu en büyük vaat, dizide yer alan güçlü oyuncular ve oyunculuklar. Dizinin ana karakteri olan Michael Desiato'yu canlandıran kişi, hepimizin Walter White olarak tanıdığı ve bir çok kişiye göre gelmiş geçmiş en iyi dizi olan Breaking Bad'dan Bryan Cranston. Zaten kendisinin oyunculuğunu tartışmaya çok gerek yok diye düşünüyorum. Onun dışında dizide yer alan yan karakterler bile çok güçlü oyunculuklar sergiliyor. Bu anlamda dizide Michael'ın hoşlandığı kadın olan , avukat Lee Dalamare karakteri ve karaktern sergilediği duruş benim çok hoşuma gitti.


  Your Honor, sadece 10 bölüm olmasına rağmen tadı damağımızda bıraktı. Keşke devam etse dediğim türden bir dizi oldu fakat bunun çok bir olasılığı yok. Dizi şimdiye kadar İMDB'den 7.8 puan almış. Benim ise bu diziye puanım 9/10. Ele almamı istediğiniz bir yapım varsa yorumlar bölümünden ya da facebook veya twitter / filmolojimovie sayfasından bana görüşlerinizi bildirebilirsiniz. Haftaya görüşünceye kadar, şimdilik hoşçakalın!


                                                           Kutlay ZEREY








 




16 Şubat 2021 Salı

TEHLİKENİN TAM ORTASINDA : TEHLİKELİ NOKTA



   Merhaba sevgili film severler. Ben Kutlay. Yine, yeni bir filmler daha sizlerle birlikteyim. Bugün sizler için ele alacağım yapım, Netflix'in yeni yapımı olan "Tehlikeli Nokta"

   Tehlikeli Nokta, İsveç yapımı, Netflix 'in yeni yapımı. Daha önce Netflix de bu kadar ses getiren bir İsveç yapımı görmemiştik. Konusundan kısaca bahsetmek gerekecek olursa:  Nadja ve David yeni evlenen mutlu bir çifttir. Bir gün David karısına hamilelik hediyesi olarak bir sürpriz yapar ve Kuzey ışıklarını görmek için tatile 2 bilet ayarlar. Fakat gittikleri yerde olaylar başlar. En başta benzin almak için durdukları benzin istasyonunda belalı iki tip yollarını çevirir ve kahramanlarımıza zor anlar yaşatır. Fakat ana kahramanlarımızın bilmediği bir şey daha vardır ki o da şudur: Kahramanlarımızın peşinde bir de sniper vardır. Ve bu sniper onları öldürmeye çalışmaktadır. Peki bu sniper neden var ve niçin karakterlerimizi öldürmeye çaışıyor? İşte bu sorunun cevabını veremem çünkü bundan sonrası spoiler a giriyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki, filmdeki ana karakterlerimiz de pek masum değil. Geçmişte işledikleri bir suç, tatillerinde onları takip ediyor. Konusu kabaca bu şekilde. Biraz da konu dışı etkenlerden bahsedelim. Filmin süresi 1 saat 24 dakika. Böyle bir konu ve film için çok ideal bir süre. Zira film 1.5 saatten fazla olsaydı hepimizi fazlasıyla yorar ve çekilmez bir hal alırdı. Ondan dolayı filmin süresini çok iyi ayarlamışlar. Filmde bazı saçmalıklar da yok değil. Özellikle kuzey ışıklarını görmek için gittikleri yerde kurdukları kampın olduğu sahneler beni çok zorladı. Koskoca karlı bir ormanın ortasında, etraflarında başka hiç kimsenin olmadığı bir yere çadır kuruyorlar ve üstelik kuzey ışıkları da ortada yok. Anlayacağınız ortam çok ıssız ve herhangi bir tehlike anında size yardım edece hiç kimse yok. İkinci bir saçmalık ise şu. Karakterlerimiz çadırını ormanda açıklık alana kuruyor. Ve bunları kabak gibi gören sniper bir türlü vuramıyor!  Hatta lazer nişangahı karakterlerin üzerine tutmasına rağmen vuramıyor! Bu tarz  saçma detaylar az da olsa filmden soğumama sebep oldu. Yönetmen filme deneysel bir bakış açısıyla yaklaşmak istemiş. Nitekim de başarılı olmuş. Filmdeki bazı sahneler bana gerilimi yaşatmaya yetti. Genel olarak filme puanım 5 / 10. Farklı bir filmle yeniden görüşünceye kadar şimdilik hoşçakalın!



                                                                       Kutlay ZEREY












9 Ocak 2021 Cumartesi

KALABALIĞIN İÇİNDEKİ YALNIZLAR : AZİZLER

 




  Merhaba sevgili okuyucularım. Ben Kutlay. Bu hafta yeni bir filmle daha sizlerle birlikteyim. Bu hafta ele alacağım yapım henüz bugün yayına giren Netflix'in yeni Türk yapımı "Azizler"

  Azizler, 2020 yapımı, Netflix in yeni Türk filmi. Bu film, ilk olarak 2019 yılının sonlarında duyuruldu. Filmin yönetmenlik koltuğunda ise 10 yıl sonra sinemaya dönüş yapan Taylan Biraderler var. Senaryo ekibinde ise yine Taylan Biraderler ve daha önce Bir Başkadır dizisinden de tanıdığımız Berkun Oya yer alıyor. Film, hayatının tam ortasında, insanlardan bıkmış ve bir süreliğine yalnız kalmak isteyen Aziz'in hayatını konu alıyor. Aziz, bir medya şirketinde CGI uzmanı olarak çalışmaktadır. Fakat kendisi hayatından çok mutlu değildir. Evinde ablası, eniştesi ve çiftin psikopat çocuğuyla bir arada yaşamaktadır. Bir de kendisinin ayrılmak istediği ve 4 yıldır birlikte olduğu bir sevgilisi vardır. Film içerisinde sadece Aziz'in hayatını değil, diğer yan karakterlerin de hayatlarını görüyoruz. O karakterlerden en önemlisi de Haluk Bilginer'in canlandırdığı Erbil karakteri. Erbil, yaşını almış, eşini kaybetmiş ve hasta olan bir adamdır. Film boyunca Aziz ve Erbil karakterlerinin birbirleriyle kesişen hayat hikayelerine tanık oluyoruz. Onlara az da olsa şirketin sahibi Alp ve orada çalışan Cevdet karakterleri de katılıyor. Başlıkta da belirttiğim gibi; bu film gerçek bir Issız Adam hikayesi. Her ne kadar kalabalıklar içerisinde yaşasak da yalnızlık bizim tek ortak noktamız mesajını güçlü bir şekilde eriyor. Senaryo ekibinin içerisinde Berkun Oya'nın olması bunu daha çok güçlendirdi. Zira kendisinin yapımı olan Bir Başkadır'ın ana mesajı da buydu. Yine aynı şekilde bu filmde de zengin ya da fakir ayırt etmeden insanların dertlerinin aynı olduğuna tanık oluyoruz. Özellikle şirketin sahibi Alp, zengin hayat içerisindeki mutsuzluğu dibine kadar yaşıyor. Biraz da şizofrenik özellikler taşıyor. Tıpkı Bir Başkadır da Sinan karakteri gibi. İki karakter de içinde bulundukları konumdan dolayı Psikoz un en dibini görüyorlar. Zaten iki filmde de yer alan ortak oyuncular var. Fatih Artman ve Öner Erkan gibi. Filmde ana hikaye Aziz'in hikayesi gibi görünse de bizi en çok etkileyen hikaye, Erbil'in travmatik hikayesi oluyor. Bu film gerçek bir sanat filmi tadında. Yine birçok sanat filminde olduğu gibi bu filmde de daha çok sarı tonları hakim. Fakat klasik bir sanat filminde olduğu gibi diyaloglar uzun değil. Filmin süresi de gayet makul. 1 saat 36 dakika. Bu da bizi çok fazla sıkmıyor. Gerçek anlamda çok fazla derinlemesine incelenecek bir yapım olmasa da film sizi rahatlatıyor ve hoş vakit geçirmenizi sağlıyor. Filmin amacı da zaten çok uzun sanat filmini bize sunmak değil, en kestirme yoldan mesajını bize net bir şekilde verebilmek. Ki bence süreye bakıldığında bu işi iyi başarmışlar. Filmin en önemli noktası oyunculuklar. Kadroda Engin Günaydın, Haluk Bilginer, Binnur Kaya, Öner Erkan , Fatih Artman gibi önemli oyuncular var. Tabi bu kişiler arasından oynadığı karakter sebebiyle Haluk Bilginer birkaç adım öne çıkıyor. 2020 yılında yer alan 9 Kere Leyla ve EXXEN de yer alan Şeref Bey gibi vasat senaryoların yer aldığı filmlerden sonra bu filmdeki oyunculuğu bize ilaç gibi geldi. Umarım kendisini  daha kaliteli ve güçlü yapımlarda görürüz. Filmin ilk gün İMDB puanı 6.2 ki ilk gün için hiç fena değil. Benim bu filme puanım ise 7/10. Tekrar başka bir yapımla  görüşünceye dek şimdilik hoşçakalın! 

 
                                                                    Kutlay ZEREY

3 Ocak 2021 Pazar

2020 YILINA DAMGA VURAN 5 YAPIM

 


  Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Bu yazıda 2020 yılına damga vuran 5 yapımı sizler için ele alacağım. Bildiğiniz gibi 2020 yılı çok zorlu geçti. Yılın büyük bir kısmını evlerimizde geçirdik. Paralı dizi ve film platformları ise en yakın arkadaşlarımız oldu. Bakalım 2020 yılına damga vuran 5 yapım hangisiymiş?


 5 - TENET









 Listenin beşinci sırasında ünlü yönetmen Christopher Nolan'ın son filmi Tenet var. Usta yönetmeni en son İnterstellar filminde görmüştük. Bu yeni yapım ise klasik Nolan tarzını taşımaya deva ediyor. Bu filmde Dünya'yı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışan bir kahramanın hikayesine odaklanıyoruz. Gerçek zamanın ötesinde, uluslararası bir casusluk grevini yerine getirmeye çalışan kahraman, Dünya'yı kurtarmak için savaşmak zorunda kalır. Nolan, bu filmiyle yine birçok noktada aklımızla oynamayı başarıyor ve bu film kendisinin en çok kafa karıştıran filmi. İMDB puanı ise 7.6/10


4 - UNORTHODOX















 Unorthodox, Netflix yapımı bir mini dizi. 7 bölümden oluşuyor. Bu dizide günümüzün Hristiyan Amerikasında yaşamını devam ettirmeye çalışan, dinine aşırı derecede bağlı Yahudi bir ailenin hikayesini izliyoruz. Bu sıkıyönetim içerisinde sıkışıp kalan Esty'nin ailesinden kaçıp, kendi benliğini bulma çabasına şahit oluyoruz. Yapımın İMDB puanı 8/10


3 - BİR BAŞKADIR










 Bir Başkadır, bu senenin şüphesiz en iyi yerli yapımı konumunda. Dizinin senaristi ve yönetmeni ise Berkun Oya. Dizi, birbirinden tamamı ile farklı sosyoekonomik şartlar altında yaşayan insanların hayat hikayelerini konu alıyor. Dizinin ana merkezinde ise Öykü Karayel'in başarıyla canlandırdığı Meryem karakteri var. Meryem, bir rahatsızlığından dolayı psikolojik destek almaktadır. Destek aldığı psikolog ise zengin ve elit bir ortamda yaşayan bir kadındır. Berkun Oya, bu yapımında içinde bulunduğumuz toplumun geniş yelpazesini diziye çok başarılı bir şekilde yediriyor. Her ne kadar farklı ortamlarda yetişsek de hepimizin bir olduğu mesajını açık bir şekilde veriyor. Dizi adeta bir sanat filmi gibi. Kullanılan atmosferin daha çok sarı tonlarda olması bunu daha çok destekliyor. Bir Başkadır, sizi toprak kokulu köy ortamından egzoz dumanı kokulu metropol ortamına getirip götürüyor. Ayrıca bölüm sonlarında da önemli sanatçıların önemli şarkılarını dinleme fırsatı buluyoruz. Ferdi Özbeğen bunların en önemlisi. Dizinin İMDB puanı ise 8.7/10


2 - THE LAST DANCE















   The Last Dance, Netflix 'in 2020 yılına en çok damga vuran belgeseli oldu. Bu yapımda Michael Jordan ana merkezde olmak üzere, efsane Chicago Bulls takımının 8 yılda kazandığı 6 NBA şampiyonluğu konu alınıyor. Belgesel sadece sportif değil aynı zamanda Jordan ve takımında yer alan diğer yıldızların da ( Scottie Pippen, Dennis Rodman, Steve Kerr gibi) çalkantılı ve bir o kadar da etkileyici hayat hikayelerini ele alıyor. Aynı zamanda yapım içerisinde bu oyuncuların da röportajları yer alıyor. Yapımın İMDB puanı 9.2/10


1 - QUEEN'S GAMBİT


 













 Geldik 1 numaraya. Bu senenin şüphesiz en iyi yapımı Netflix platformunda yayınlanan Queen's Gambit oldu. Dizinin adı ise bir satranç terimi olan Kraliçe Gambitinden geliyor. Fakat Türkçede Kraliçe diye bir satranç taşı olmadığı için Vezir Gambiti olarak da adlandırılabilir. Dizi, daha küçük yaştan yetiştirme yurdunda yaşamaya başlayan Elizabeth Harmon'un hayatını konu alıyor. Harmon, derslerden kalan boş vakitlerde yurdun temizlik görevlisiyle satranç oynamaktadır. Ve kitaplarını da okuyup kendisini geliştirir. Biz  bu mini dizi boyunca küçük bir çocuğun nasıl bir satranç ustasına dönüştüğünü görüyoruz. Satranç her ne kadar bizim ülkemizde rağbet görmese de dizi çok akıcı ve sizi sıkmıyor. Dizi o kadar başarılı oldu ki , sadece Amerika'da satranç satışları %300 arttı. Satranç kitapları birçok yerde çok satanlara girdi ve satranç kulüplerine yapılan kayıtlar tavan yaptı. Bu dizi cümlenin başında da belirttiğim gibi 2020'ye adeta damga vurdu. Bu yapımın İMDB puanı ise 8.7/10 . Evet sevgili okuyucular. Bu yazıda 2020 yılına damga vuran 5 yapımı ele aldım. Eğer listede olmayıp, sizin de aklınıza gelen yapımlar varsa yorumlar bölümünden yazabilirsiniz. Yeni bir yazıyla daha görüşünceye dek. Şimdilik hoşçakalın!


                                                      KUTLAY ZEREY

2 Ocak 2021 Cumartesi

BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ : KOÇ CARTER

 


  Merhaba sevgili okuyucularım. Ben Kutlay. Uzun bir aranın ardından tekrar sizlerle birlikteyim. Biliyorum, uzun zamandır buralarda değildim. Neden diye sorabilirsiniz. Bildiğiniz gibi  2020 yılı tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz için de felaketlerin çok fazla olduğu bir yıl oldu. Covid-19 denen hastalık bu uzun süreçte birçoğumuzu evlere kapattı. Bu süreç bizi maddi anlamda olduğu gibi psikolojik anlamda da derinden etkiledi. Özellikle insanlarla birlikte yapmaktan çok hoşlandığımız şeyleri yapamaz olduk. Örneğin bizim için çok kolay bir aktivite olan sinemaya gitmek bile çok büyük bir lüks haline geldi. Bu hastalıktan ötürü birçok sektör gibi sinema sektörü de olumsuz etkilendi. 2020'de  vizyona girmesi beklenen birçok film 2021 yılına ertelendi ( Matrix 4 gibi ) Yeni yapım filmlerin büyük bir çoğunluğu dijital platformlarla anlaştı ( Wonder woman 1984 - Disney Plus gibi ) Fakat Christopher Nolan gibi aykırı, dijital platformlara karşı bir sinema insanı da filmi Tenet'i sinemalarda gösterime sundu. Fakat pandemi sürecinin tüm dünyada yoğun yaşanması filmin gişesini çok kötü etkiledi. Tabi bu süreçte film kıtlığının yaşanması da beni yazmaktan soğutan sebeplerden en önemlisiydi. Fakat geçtiğimiz günlerde izlemiş olduğum bir film , yazma tutkumu yeniden alevlendirdi. Bu film, adını başlıkta da gördüğünüz gibi; gerçek bir yaşam hikayesine dayanan "Koç Carter". Bu sayfayı düzenli takip eden okuyucular, benim biyografi filmlerini ne kadar çok sevdiğimi bilirler. Bohemian Rhapsody, The Last Dance ve Müslüm filmleri buna örnek. 

  Koç Carter filmi, 2005 yılında vizyona girdi. Film, lise düzeyinde takım çalıştıran coach Ken Carter'ın hayat hikayesinin bir bölümünü anlatıyor. Koç Carter, zamanında kendisinin de okuyup, basketbol oynadığı ve rekorlar kırdığı Richmond High School 'un başına antrenör olarak gelir. Fakat bu okulun şöyle bir özelliği vardır. Okul, içerisinde gettoyu barındıran bir öğrenci yapısına sahiptir. Yani okulda bulunan öğrenciler, klasik Amerikan High School filmlerinde olduğu gibi zengin, yakışıklı ve başarılı tipler değil aksine gettonun içerisinde yetişmiş; orta seviye, başarısız ve disiplinsizdirler. Koç Carter ise hayatında disiplini ilk sıraya koyan bir yapıya sahiptir. Basketbol takımında bulunan oyuncularına ilk iş olarak içerisinde eğitimsel maddelerin de yer aldığı bir kontrat imzalatır. Bu kontrata uymayan kişiler ise ne kadar yetenekli olursa olsun takımdan ihraç edilir. İşte bu noktadan sonra gerçek bir savaş başlıyor. 2 saat 15 dakikalık bir filmde liseli gençlerin gerçek bir yolculuğuna ve karakter gelişimlerine tanık oluyoruz. Koç Carter'ın ortaya koymuş olduğu arketip: Kendine güvenen, inançlı, hırslı, disiplinli ve idealist tüm insan arketiplerini tek bir potada bileştiriyor. Aslında biz Türk insanı olarak bu tarz karakter arketiplerine yabancı değiliz. Bizim TV dünyamızda da yayınlanan bazı yapımlarda bu tarz insanları gördük. Buna 2 tane örnek verince hemen hatırlayacaksınız. Bu tiplerden ilki Hayat Bilgisi dizindeki Afet Güçverir karakteri. Diğeri ise ülkemizde birçok insana basketbolu sevdiren Koçum Benim dizisindeki Tarık Akan'ın oynadığı Koç Can karakteri. İki diziyi de hatırlayın. Bu söylemiş olduğum karakterler diziye dahil olmadan önce, bulundukları okullarda ki öğrenciler hep serseri ve başarısız tiplerdi. Bu iki karakterden sonra ise yapıları tamamen değişiyordu. İşte Koç Carter da bize bunu vaat ediyor. Filmin verdiği en büyük mesaj ise bana göre şu: Her ne kadar bir alanda yetenekli olursanız olun, eğitim ve disiplin olmadan o yetenek hiçbir işe yaramaz. Filmin oyuncu kadrosunda ise Samuel L. Jackson, Channing Tatum ve Octavia Spencer gibi isimler yer alıyor. İMDB puanı ise 7.3 olarak belirlenmiş. Benim bu filme puanım : 8/10 . Tekrar yeni bir filmde göüşünceye dek şimdilik hoşçakalın!


                                                                 KUTLAY ZEREY