29 Haziran 2025 Pazar

PRENS GERİ DÖNDÜ!

 


 Merhaba Sevgili okuyucularım, yeni bir yazıyla sizlerle birlikteyim. Bu sefer ele alacağım yapım, son zamanların en çok sevilen ve konuşulan işlerinden birisi olan prens'in 3. Sezonu olacak.

 Prens, ikinci sezon bittikten sonra yaklaşık 9 aylık bir aranın ardından 9 mayısta yeni platformu Max da 3. sezonuna başladı. Bu sezon Prens ve ailesi için biraz daha yorucu geçti diyebiliriz. Zira aile sezon boyunca neredeyse hiç Bongomya'da bulunmadı. 3. sezon, özellikle prodüksiyon açısından seviyeyi daha da yükseltmiş. Zira Virtual Rx teknolojisi ile elde edilen mekanlar, gerçek mekanlarla neredeyse birebir aynı kalitede.

 Prens, hikayesinin yanısıra, yan rollerde oynayan katakterlerin de hem orijin hikayeleri hem de ana hikayeye katkıları noktasında oldukça fazla verim alan bir yapım. Özellikle cast seçimleri çok başarılı. Karakterlere tek tek baktığımız zaman hepsinin kendine özgü hikayeleri ve çok da sağlam ilerleyen karakter gelişimleri var. Benim bu sezon yine favori karakterim "Köle" oldu. Özellikle Canberk Gültekin, her sezon daha da üstüne koymaya devam ediyor. Beğendiğim bir diğer isim ise Burak Dakak oldu. Fatih Sultan Mehmed ' e hem rol açısından hem de gerçekliklere dayanması açısından çok yakıştığını düşünüyorum.

 Prens bu sezon kendi içerisinde çok fazla gönderme de barındıyor. Birkaç madde halinde sıralayacak olursak :

1 - Game Of Thrones

 Hasharia ' nın adının Haşarı olmasının yanı sıra GOT da ki Arya dan da gelmesini hariç tutarsak, tek benzerlik bu değil, artık Prens dizisinde de kimi sevsek 2-3 bölüm sonra ölebiliyor! 

2 - Osmanlı ve Kızıl Elma

 Kızıl elmanın Türk tarihinden ve Türk mitolojisinde önemli bir yerde olduğu aşikar. Özellikle Oğuz türlerine kadar dayanan ve türklük ideasını ve yaşam biçimini tüm dünyaya yaymak isteyen bir kavramı niteliyor. Tek bir sahnede bile olsa Osmanlı toplumunun elma ile gösterilmesi benim hoşuma gitti. Bu arada Osmanlı demişken, mehter marşının kullanılan yeni versiyonunu da çok sevdim!

 Prens, özellikle 3. Sezonu itibarıyla biraz komediden drama doğru da kaymaya başladı. Ama bunu çok iyi ve dozunda yapıyor. Bizi ne çok üzüyor ne de çok güldürüyor. Bunu ayarlayabilmek büyük maharet ister. Bu noktada Giray Altınok ve Kerem Özdoğan'ın da drama konusunda ne kadar yetenekli olduklarını da görebiliyoruz. 

Soru İşaretleri

 Dizinin sezon finali yapmasıyla birlikte kafama birçok soru işareti çengeli atılmış durumda. Thenio'nun içinde bulunduğu buhran ne olacak? Anarkhia bir anda nereden ortaya çıktı ve tabiki de en önemlisi Hasharia yaşayacak mı? Artık bunları 4. sezonla birlikte göreceğiz. Ama şu da bir gerçek ki, dizi değil 4 sezon 14 sezon da sürse kendini sıkmadan izletmeye devam edecek.

 Giray Altınok ve Kerem Özdoğan senaryo kısmında ( final biraz aceleye gelmiş gibi dursa da ) genel olarak çok iyi iş çıkarmışlar. Onları da tebrik etmek gerek. Ben Prens in bu sezonuna 9/10 veriyorum. Yeni bir yapımla daha görüşünceye dek, şimdilik hoşçakalın!

                                      Kutlay ZEREY

15 Şubat 2025 Cumartesi

BİR SURETE AŞIK OLMAK : SEVMEK ZAMANI

 



 Merhaba sevgili film severler. Ben Kutlay, yeni bir filmle daha sizlerle birlikteyim. Bugün ele alacağım film, Türk sineması için bir kilometre taşı olan " Sevmek Zamanı "

 Sevmek Zamanı, yönetmenliğini Metin Erksan'ın yaptığı 1966 yapımı bir filmdir. Türk sineması tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. İşlediği konusu, oyunculukları, filmin içerisinde yer alan metaforlar, bu filmi daha da anlamlı hale getiriyor. Geçtiğimiz gün 14 Şubat olduğu için bende bu derin aşk hikayesini ele almak istedim.

 Metin Erksan, Türk sinemasının efsane yönetmenlerinden birisidir. Yılanların Öcü ve Susuz Yaz gibi birçok edebi eseri sinemaya kazandırmıştır. Hatta Susuz Yaz filmi, Berlin'de Altın Ayı ödülünü alarak, Türkiye'nin uluslararası alanda ödül kazanan ilk filmidir.

Konusu

 Adada ustasıyla birlikte çeşitli evlerde boya yapan Halil, gittiği bir köşkte duvarda gördüğü bir kadının ( meral ) resmine aşık olur. Uzun süre boyunca o eve giden Halil, kadının suretine aşık olur. Bir gün Meral ansızın çıkagelir ve Halil'i onun  resmine bakarken görür. Halil'in suretine aşık olduğunu öğrenen Meral, bu durumdan çok etkilenir ve Halil' e karşı derin bir aşk beslemeye başlar. Ancak Halil onun resmine aşık olmuştur, kendisine değil. 

Filmde Kullanılan Metaforlar 

Çerçeveler

 Metin Erksan bu filmde çerçeveleri oldukça fazla kullanır. Başta zaten Meral'in resminin olduğu çerçeve var. Kimi zaman karakterler çerçevelerin önünde yer alır, kimi zaman da arkasında yer alır. Arkasında yer aldığı zaman karakter ile aramıza bir engel girdiği için kendimizi onunla özdeşleştiremeyiz.

Platon'un Mağara Alegorisi

 Halil'i Platon'un mağara alegorisinde yer alan, mağarada girişe sırtı dönük bir şekilde yaşayan kişiye benzetebiliriz. Halil kendi içerisinde bir dünyaya sahiptir. Fakat bu bir tercihtir. Platon'un mağarasındaki kişi, dış dünyayı sadece gölgelerden görür ve dışarıya çıkmak ister. Halil ise gerçek dünyayı gölgelerden görür fakat dışarıya çıkmak istemez. O kendi dünyasında mutludur ve dışarıya çıktığı zaman başına gelecekleri bilmektedir. Nitekim film içerisinde de kendisini dışarıya attığı zaman başına hep kötü şeyler gelir. Bu noktada onu koruyan ve yol gösteren kişi yani bir nevi mentoru Mustafa'dır.

Ut

 Filmde tasavvufi öğelere çok fazla yer verilmektedir. Bunlardan bir tanesi de utdur. Filmin birçok yerinde Mustafa'yı ut çalarken görürüz. Zaten Halil de tasavvuf öğelerini yansıtan bir karakterdir. 

Zıtlıklar

 Filmin içerisinde çok fazla zıtlık var. Halik genelde koyu giyerken, Meral açık tonlarda kıyafetler tercih eder, ki bu da karakterlerin duygu dünyasını ortaya koyuyor. Zengin kız fakir oğlan durumuna da vurgular yapılıyor. Doğu - Batı çarpışması çok var. Halil ut ile tasavvufi müzikler dinlerken; Meral Beethoven dinler, Halil genelde dini yerlerde ( cami, mezarlık vs ) gezerken; Meral daha lüks mekanlarda takılır. 

Sosyal Hiyerarşi

 Filmde dediğim gibi zengin kız fakir oğlan durumu var. Bunu zaten özellikle ikili diyaloglarda yer alan kamera açıklarında görebiliyoruz. Genelde birçok noktada Meral üstteyken Halil altta kalmaktadır. Çünkü Meral hiyerarşik olarak Halil'in üstünde yer almaktadır. 

 Filimin atmosferi sürekli karanlık ve yağmurludur. Çünkü karakterlerimiz mutlu sona bir türlü ulaşamaz. Meral'de zamanla batılı aşk kavramından kurtulmaya başlar ama her şey için çok geçtir. 

 Sevmek Zamanı, zamanının çok ötesinde bir film. Anlatısı ve atmosferi bakımından Fransız Dışavurumculuk Sinemasından çokça esintiler taşır. Genelde o dönemin filmleri özellikle senaryo bakımından daha basit olduğu için, Sevmek Zamanı anlaşılmaz ve gişede batar. Metin Erksan filmin bütçesinin tamamını kendi cebinden karşılar. Filmin değeri ise yaklaşık 50 yıl sonra anlaşılmaya başlamıştır. İMD'den 7.9 puan aldı. Müşfik Kenter ve Sema Özcan'ın efsane oyunculuklarının yer aldığı bu filme bende 9/10 puan veriyorum. Yeni bir filmle daha görüşünceye dek şimdilik hoşçakalın!


                                                                  Kutlay ZEREY   

10 Şubat 2025 Pazartesi

MADDESEL VARLIĞIN GÜCÜ : THE SUBSTANCE

 



 Merhaba sevgili film severler. Ben Kutlay, yeni bir filmle daha sizlerle birlikteyim. Bugün ele alacağım film, 2024 yılında ciddi bir iz bırakan The Substance.

 The Substance, Coralie Farget'ın yönettiği, Demi Moore ve Margaret Qualley'nin başrollerinde oynadığı, tür olarak ise body horror olarak adlandırabileceğimiz bir korku filmi. Filmin konusuna geçmeden önce, bilmeyenler için body horror kavramını açıklamak istiyorum. Body horror, insan vücudunun şekil değiştirerek, gerçek olamayacak derecede deforme ederek gerilim ve korku yaratma türüdür. Bu tür genelde filmlerde çok fazla kullanılmamakla beraber, türün kullanıldığı kült filmler de vardır. Örenk olarak Antonio Banderas'ın " İçimdeki Deri" filmini örnek verebiliriz.

 The Substance, 90'lı yıllarda çok popüler olan fakat günümüze gelindiğinde popülerliğini ve gençliğini kaybetmeye başlayan, ellili yaşlardaki televizyon ünlüsü Elizabeth'in hayat hikayesini anlatıyor. Elisabeth, artık yaşlandığı için eskisi kadar popüler değildir ve çalıştığı kanalın sahibi tarafından dışlanmaya başlamıştır. İşini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir gün bilinmeyen bir numaradan gizli bir mesaj alır. Bu mesaj gizemli bir şirketten gelmektedir. Bu şirket, Elisabeth'i olduğundan daha iyi ve genç bir versiyonuna dönüştürmeyi vaat etmektedir. The Substance denen gizli kimyasal bir maddeyi kullanan Elizabeth, kendisinin daha genç bir versiyonu olan Sue ile tanışır. Fakat ilişkileri hiçbir zaman ilk zamanki kadar iyi olmayacaktır. 

 Susbtance, filmin ilk yarısı itibariyle yavaş bir tempoda başlıyor. İki karakter arasındaki çatışma dozajı arttıkça film de hızlanmaya başlıyor. Özellikle son yarım saat body horrorun şiddeti en üst seviyeye çıkıyor. Film, izleyiciyi yavaş yavaş ısıttıktan sonra tam anlamıyla bir kan banyosuna dönüşüyor. Bu da bazı noktalarda beni rahatsız etti. Filmin içerisinde güçlü mesajlar da var. Özellikle kadınların vücutları üzerine metalaştırılmaması konusu üzerinde oldukça fazla duruluyor. Film, temasal olarak Gaspar Noe filmlerinden de esintiler sunuyor. Güçlü bir senaryoya sahip, oyunculuklar başarılı ki zaten Demi Moore'da "En İyi Kadın Oyuncu" dalında Oscar adaylığı aldı. Film, Cannes film festivalinden ve Toronto  film festivalinden büyük ödüllerle döndü. 

 Sonuç olarak The Substance filmi, bu yılın en çok beğendiğim filmlerinden birisi oldu. Beden korkusu temasına takıntınız varsa izlemeyin. Eğer yoksa izlemenizi tavsiye ederim. Benim bu filme puanım 8/10 . Yeni bir filmle daha buluşuncaya dek, hoşçakalın!

 

                                                      Kutlay ZEREY