30 Aralık 2022 Cuma

GÖRSEL EFEKT Mİ? SENARYO MU? AVATAR: SUYUN YOLU

 


  Merhaba sevgili film severler. Ben Kutlay. Yeni bir filmle daha sizlerle birlikteyim. Bugün sizler için ele alacağım yapım Avatar 2 : Suyun Yolu.

  Takvim yaprakları 18 Aralık 2009 tarihini gösterdiğinde bir film vizyona girdi. Bu giren film öyle bir filmdi ki, o dönemde ve ondan sonraki dönemlerde yayınlanacak bütün filmlere ilham kaynağı olacaktı. Bir de filmin yönetmenlik koltuğunda Titanic, Alien ve Terminatör gibi efsane yapımların Oscar ödüllü yönetmeni James Cameron olunca tadından yenmez bir hale geldi. O dönemler 17 yaşında bir genç olan ben adeta ağzımın suyu aka aka sinema salonuna gittim ve büyülenmiş olarak salondan çıktım. İşte o film Avatar'dı. Peki Avatar'ın ilk filmini benim için özel kılan şey neydi? Senaryosu mu yoksa oyunculukları mı? Cevap ikisi de değil. Bu filmde beni etkileyen şey kullanılan çekim teknikleri ve görsel efektlerdi. Cgı teknolojisinin neredeyse yok denecek kadar az olduğu bir dönemde sanki hiç cgı yokmuşçasına filmde kullanılması beni oldukça etkilemişti. Benim gibi birçok insanı etkilemiş olacak ki; film, uzun yıllar boyunca sinema tarihinin en çok hasılat elde eden filmi olarak zirvede yer aldı. Ki burada bahsettiğimiz hasılat rekoru 2 miyar 750 milyon dolar. Filmin üzerinden 2-3 geçmesinin ardından yönetmen Cameron'dan Avatar 2 ile ilgili bir açıklama geldi. Kendisi, ikinci filmin geleceğini müjdeledi ama net bir tarih vermedi. İşte o günden sonra 13 yıllık bekleyiş başladı. Ta ki 16 Aralık 2022 yılına kadar. İkinci film için neden bu kadar uzun süre beklediğimiz konusuna yönetmen Cameron şöyle bir cevap vermiş: "Bu filmin senaryosunu 2 kere yırtıp çöpe attım. Çünkü senaryo ilk filmdeki kadar etkileyici olmalıydı" Senaryo yazım sürecinin en az 1 yıl olduğu düşünülürse filmin sadece senaryo kısmı 3 yıl almış olmalı. Şimdi gelin biraz saha senaryonun içine girelim ve bakalım 13 yıllık beklemeye değmiş mi.

   Avatar 2, ilk filmden 10 yıl sonrasını anlatıyor. Bu 10 yıllık süre zarfında ana karakterlerimiz Jake Sully ve Neytiri evlenmiş ve 4 tane çocukları olmuş ( Kiri karakteri biyolojik çocukları değil, kendisi ilk filmde vefat eden Grace'in çocuğu ama jake ve neytiri onu evlat edinmişler ) Dostlarımız Pandora gezegeninde mutlu bir hayat sürerken, ilk filmde öldüğünü düşündüğümüz ama sonrasında ölmeden önce Avatar formundaki klonunu bırakıp gittiğini öğrendiğimiz ana kötü karakterimiz Albay Miles Quaritch geri dönüyor. Bunun üzerine dostlarımız Jake ve Neytiri ailesini de alıp Pandora'nın daha farklı köşelerini keşfe çıkıyor. Bundan sonrası spoiler olacağı için daha derine inmiyorum ve teknik kısımlara geçiyorum. Öncelikle şunu belirtmem lazım ki, Avatar 2 filmi bizlere inanılmaz bir görsel şölen sunuyor. Bir de ben filmi 3D İMAX formatında izledim. Ki herkese de tavsiye ederim. Bu filmi mutlaka sinemada izleyin. 

 1 - İlk filmde beni oldukça etkileyen doğan CGI olayı burada da devam ediyor. Görsel efektler o kadar doğal kullanılmış ki çekilen yerleri gerçek zannediyorsunuz. James Cameron'ın yıllardır bunun üzerinde uğraştığını biliyordum ama bu kadarını bende beklemiyordum. 

  2 - Oyunculuklar benim hoşuma gitti. Özellikle genç Kiri karakterini 73 yaşındaki Sigourney Weaver canlandırıyor.

  3 - Filmde yer alan aksiyon sahneleri her ne kadar muhteşem olmasa da beni tatmin etti. 

Filmin Olumsuz Yönleri

1 - Yapımın gereksiz uzun olması benim canımı sıkan ilk nokta. Ortalama 2 saatte anlatılacak bir hikayeyi  3 saat 12 dakikada anlatıyor. Filmde geçen bazı sahneler ve diyaloglar çok gereksiz. Özellikle ana karakterlerimizin sığındığı deniz kolonisindeki insanlar ana hikayeye neredeyse hiç hizmet etmiyor. Hatta bir ara ana hikayeden o kadar koptum ki film bana su altını anlatan bir Net Gio belgeseli gibi gelmeye başladı. Filmi izleyenler ne demek istediğimi anlayacaklar. 

2 - Yapımın ana olgusunu düşmandan kaçmak ve ailesini korumak üzerine kuran Sully karakterinin bir noktada bu algıyı bir anda yıkması beni rahatsız etti. O noktada senaryo sanki biraz aceleye getirilmiş gibi hissettirdi. 

3 - Ana hikayeye hizmet etmeyen yan karakterler. Özellikle bazı karakterler sadece karakter bolluğu olsun diye yazılmış gibi duruyor. Bir noktadan sonra filmdeki hiçbir karakterle bağ kuramıyorsunuz.

  Toparlayacak olursak; Avatar: Suyun Yolu filmi senaryo olarak her ne kadar zayıf kalsa da müthiş bir görsel şölen sunuyor. Tekrar ediyorum, bu filmi mutlaka sinemada izleyin! İnsanlar da sinemaya gitmeyi özelmiş olacak ki, film ilk 10 günde 1 milyar dolar gişe hasılatını aşmayı başardı. Avatar 3 filmi için 20 Aralık 2024 tarihine kadar bekleyeceğiz. Benim naçizane bu filme puanım 7/10. Yeni bir filmde buluşuncaya dek, şimdilik hoşçakalın, sinemayla kalın!

                                                        Kutlay ZEREY


3 Ağustos 2022 Çarşamba

BİR SÜPER KAHRAMANIN KENDİNİ BULMA ARAYIŞI : THOR : LOVE AND THUNDER

 



  Merhaba sevgili sinema severler. Ben Kutlay. Bugün yeni bir yapımla daha sizlerle birlikteyim! Bugün ele alacağım yapım, uzun zamandır beklediğimiz Thor : Love And Thunder! Bu yazı spoilersız olacak onun da bilgisini vereyim.

  Yeni Thor filmi ilk duyurulduğunda şüphesiz hepimizi çok heyecanlandırdı. Çünkü en son 2017 de çıkan Ragnarok bizi çok tatmin etmemişti. Çünkü, işlerin biraz daha ciddileştiği ve İnfinity War' a doğru koşar adımlarla gittiğimiz bir dönemde eğlenceli bir Thor filmi açıkçası çok da olmamıştı. Bu Thor ise biraz daha farklı. Çünkü en son Guardians Of The Galaxy'de bıraktığımız Thor; depresif, psikolojisi bozuk, kilo almış kısacası bitik bir haldeydi. Çünkü Endgame'den sonra kendisini hala toparlayamamıştı. O nedenle Love And Thunder filminin diğerlerine nazaran komedi  unsurunu daha fazla barındırmasını bekliyordum ki beklediğim gibi de oldu. Bence en azından olması gereken de buydu. Çünkü Thor'un origin hikayesi biraz komedi unsuru da barındırıyor. Filme gelece olursak, artık bir kadın Thor da bizleri bekliyor. Natalie  Portman, Jane Foster karakteriyle seriye geri döndü. Ve onu tekrar bu seride görmek beni mutlu etti fakat seriye geri dönüş hikayesini biraz yavan ve sıradan buldum. Bir de sadece Thor'un kaldırabildiği Mjölnir'i artık neredeyse herkesin kaldırabiliyor olması benim sinirimi bozmuyor değil. 

  Thor:  Love And Thunder her ne kadar eğlenceli ve komik bir yapıya sahip olsa da senaryosu ve işlenişi sıradanın biraz üzerinde. Thor'un depresif halden bir tanrıya dönüşünü, Jane'in neden geri döndüğünü derinlemesine göremiyoruz. O noktalar daha yüzeysel işlenmiş ve Korg tarafından bir masal gibi anlatılıyor. Karakter gelişimini tamamlayan tek bir isim var. O da Gorr. Bence Christian Bale bu karakterle süper kahraman evrenine mükemmel bir dönüş yaptı. Biliyorsunuz kendisi bir zamanlar Batman'di. Ve bu filmde mükemmel bir oyunculuk çıkarmış. Bence senarist ve yönetmen Taika Waititi ( ki kendisi Korg karakterini  de oynuyor ) senaryonun yavanlığını müzikler ve oyuncu kadrosuyla kapatmaya çalışmış. Filmin müzeklilerinin büyük çoğunlu Guns'N Roses şarkılarından oluşuyor. Hatta  filmde Axl diye bir karakter bile var ki kendisi Heimdall'ın oğlu oluyor. Bu filmde kullanılan şarkılar için gruba ne kadar para verildi merak etmiyor değilim. Oyuncu kadrosu ise gerçekten çok görkemli. Chris Hemsworth, Chrstian Bale, Natalie Portman, Russell Crowe ( Zeus rolünde oldukça komik olmuş ) Chris Pratt, Bradley Cooper ( Rocket ) ve Vin Diesel ( Groot ) gibi isimler kadroda yer alıyor. Ayrıca Chris Hemsworth'ün kızı  da MCU ya dahil oldu. Hadi hayırlı olsun! Kısacası, ciddi bir film bekleyen kişiler için bu film çok doğru değil. Ama eğlenmek istiyorsanız gitmenizi tavsiye ederim. Ben beklentimi düşük tutup gittim ve baya eğlendim. Sırada MCU dan gelecek bir Guardians Of The Galaxy filmi var. Onu da heyecanla bekliyorum. Bu filme puanım 6.5/10. Bir sonraki filmde görüşünceye dek. Hoşçakalın!

                                                                 Kutlay ZEREY 

8 Haziran 2022 Çarşamba

36 YIL SONRA YENİDEN : TOP GUN MAVERİCK

 



  Merhaba sevgili sinema severler. Ben Kutlay. Yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Bugün sizler için ele alacağım yapım, Top Gun : Maverick.

  Bundan tam 36 yıl önce, 1986 yılında Top Gun filmi vizyona girdi. Tony Scott'un yönetmen koltuğunda olduğu filmde başrolleri Tom Cruise ve Kelly McGillis paylaşıyordu Filmde seçkin bir savaş pilotu olan Pete " Maverick " Mitchell ve Top Gun birliğinde yer alan pilot arkadaşlarının hikayesini izliyorduk. Film çıktığı dönemde o kadar büyük ses getirdi ki, o dönem Amerikan donanması deniz havacısı olmak isteyen kişi sayısının %500 oranında arttığını açıklamıştı. Özellikle Tom Cruise'nin giydiği Bomber ceket ve Ray-Ban gözlüklerinin satışlarında patlama yaşandı. Filmin ana müziği olan Take My Breath Away tüm dünyada hit oldu ve şarkıyı seslendiren Berlin grubuna büyük bir şöhret kazandırdı. Film, 2015 yılında  Amerikan Ulusal Film Arşivi'ne dahil oldu. 

 1986 yapımı Top Gun filminin devamı niteliğinde olan Maverick'in ise yapım aşaması biraz sancılı oldu. Ön protokolleri 2018 de yapılan filmin çekimleri 2019 yılının ortalarında bitti. 2020 de vizyona girmesi planlanan Maverick, pandemi dolayısıyla 2022 tarihine ertelendi ve 27 Mayıs 2022 de tüm dünyada vizyona girdi.

Filmin Konusu

  Top Gun : Maverick, 36 yıl önce çekilen orijinal filmin devamı niteliğinde olan bir yapım. Top Gun'un en seçkin ve geçmişi başarılarla dolu Pete "Maverick" Mitchell'ın ( Tom Cruise ) yeni bir görev için Top Gun da eğitim gören 12 kişilik bir pilot ekibine eğitmen olarak atanmasını ve bu süreçte yaşanan zorlukları ele alıyor.  Kaptan Maverick'in görevi ise, bu zorlu görev için pilotlar bir dizi zorlu eğitime tabi tutup 12 kişilik sayıyı 6 ya indirmek. Tabi bunu yapmak için de pilotların sınırlarını sonuna kadar zorluyor. 

Filmle ilgili önemli notlar

 Öncelikle bu filmi izlemek için ilk filmi izlemiş olmanız gerekmiyor. Bu bir devam filmi olsa da yeni bir konuyu ele alıyor. Sadece ilk film için önemli karakterler olan İceman ( Val Kilmer ) ve ilk filmin sonunda ölen Goose karakterinin oğlu Rooster bu filmin ilk filmle bağlantısını koruyor. İlk filmi izleyenler hatırlar. Filmin sonunda Maverick'in yardımcı pilotu Goose, bir kaza sonucunda ölüyordu. Her ne kadar Maverick bu olayda suçlu olmasa da uzun bir süre bunun vicdan azabını yaşıyordu. Bu filmde de o dönemde bir çocuk olan Goost'un oğlu Rooster ve Maverick arasındaki hesaplaşmayı da izliyoruz. Öellikle Val Kilmer'ın az da olsa bu filmde yer alması beni sevindirdi. Çünkü aktör 2016 yılında gırtlak kanseri sebebiyle ameliyat olmuştu ve konuşma yetisini kaybetmişti. Filmin yapım aşamasında Tom Cruise'nin koyduğu ilk şart ise Kilmer'ın oynaması , o olmazsa filmin bütünlüğünün bozulacağı yönünde olmuş. Yapımcı firma da özel bir ses teknolojisi kullanarak 1 sahnede de olsa Kilmer'a rol vermiş. İceman karakteri filme direk olarak etki etmese de yapılan bu iş gerçekten bir vefa örneği olmuş  durumda. İkinci filmde ilk filmde yer alan Kelly McGillis yer almıyor. Onun yerine Jennifer Connely var. Özellikle çekilen sahnelerin hiçbirinde dublör kullanılmamış ve oyuncular uzun bir süre pilotluk eğitimi almış. Film yine ilk filmde olduğu gibi büyük bir başarı elde etti ve girdiği günden bu yana 300 milyon dolardan fazla hasılat elde etti.

  Maceranın ve gerilimin yüksek dozda olduğu bu yapıma benim puanım 8/10. Yeni bir filmde görüşünceye dek. Şimdilik hoşçakalın! 


                                                        Kutlay ZEREY


29 Mart 2022 Salı

SKANDALLRLA DOLU BİR ÖDÜL TÖRENİ : OSCAR 2022

 



  Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Yeni bir yazıyla daha sizlerleyim. Bu yazıdaki konumuz Oscar 2022 ile ilgili olacak. Biliyorsunuz ki yaklaşık bir ay evvel adaylıklar açıklandı ve Oscar maratonuna girdik. Bu sene, yapımların hepsini olmasa da büyük bir çoğunluğunu izledim. Özellikle büyük kategorilerde yer alanları izleme fırsatım oldu. Bu sene Oscar ödülleri, 27 Mart'ı 28 Mart'a bağlayan gece Türkiye saati ile 03:00 da verildi. 3 senenin ardından törende tekrar sunucu yer aldı. Aslına bakarsanız bu sene ödül alanlarla ilgili genel bir yazı paylaşmayı düşünmüyordum ama öyle bir olay yaşandı ki ben de bunu paylaşmadan duramadım. Will Smith, eşi hakkında sahnede şaka yapan Chris  Rock' a tokat attı. Bu olaya ve detaylarına yazının ilerleyen kısımlarında daha detaylı bir şekilde değineceğim. Bu yazı, her sene yaptığım gibi kendi açımdan kazananları değerlendirdiğim bir yazı olacak. Keyifli okumalar. 


GECENİN KAZANANLARI 

1 - EN İYİ FİLM : CODA

 Bu film, hepimiz için sürpriz oldu sanırım. Çünkü CODA; Dune, Power Of The Dog ve Drive My Car gibi çok iddialı yapımları geride bırakıp bu ödülü aldı. Film, işitme engelli bir ailede duyma yetisine sahip olan tek kişi olan Ruby'nin hikayesini ele alıyor. Aslına bakarsanız bu ödül beni şaşırtmadı çünkü daha önce akademi, aynı konuya sahip olan Sounds Of Metal'e de ödül vermişti.

2 - EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU: TROY KOTSUR

  Bu kategoride ödül CODA filmindeki performansıyla Troy Kotsur'a gitti ve Kotsur tarihe geçti. İşitme engelli olup, Oscar kazanan ilk erkek oyuncu olarak. Bu kategoride benim favorim Jesse Plemons idi. 

3 - EN İYİ YÖNETMEN : JANE CAMPİON

 Benim adıma tartışılması olmayacak kategorilerden birisi de "En İyi Yönetmen" kategorisiydi. The Power Of The Dog filmiyle Jane Campion, bu ödüle layık görüldü ve filmde yaptıklarıyla da bu ödülü sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum.

4 - EN İYİ ERKEK OYUNCU : WİLL SMİTH

  Will Smith'in bu ödülü yıllar öncesinde alması gerektiğini düşünüyorum. Kendisi bu kategoride zorlu rakipleri geride bırakarak kazanmayı başardı. Benim buradaki favorim Benedict Cumberbatch'di fakat kendisi ödülü alamadı. 

5 - DUNE

 Bu filmin Oscar alması zaten sürpriz değildi. Sürpriz olan, büyük kategorilerde ödül alamaması. Dune, tüm teknik dallar dahil olmak üzere 6 dalda ödül alarak, gecenin en çok kazanan yapımı oldu. Bu kategoriler içerisinde en çok sevindiğim ise, "En iyi film müziği" dalında büyük efsane Hans Zimmer'in ödül alması oldu.

GECENİN OLAYI










 Evet gelelim gecenin skandalına. Yazının başında da belirttiğim gibi Will Smith, Chris Rock' a tokat attı. Gelelim bu olayın detaylarına. 2017 Oscar ödüllerinde yanlış filme ödül verilmesinden sonra "Daha da ne olabilir ki?" sorusuna maalesef her sene yeni bir skandal daha ekleniyor. Yanlış filme ödül verilmesi, Hollywood tecavüz skandalları derken bu senede tokat olayı gündem oldu. Bir kategoride ödül vermek için sahneye gelen Chris Rock, yine sahne şovu standartları gereği gece ile ilgili şakalar yapıyordu. Bu şakaların kurbanlarından birisi de Will Smith'in eşi Jada Pinkett Smith'di. Jada, daha önce geçirmiş olduğu saçkıran hastalığı sebebiyle kafasını kazıtmak durumunda kaldı. Rock ise bunu bir şaka malzemesi olarak kullandı ve Demi Moore'un kafasını kazıtarak erkekler arasında askerlik yapmasını anlatan "G.I Jane" filmine göndermede bulunarak, "Jada, seni çok seviyorum ve G.I Jane 2 filmini sabırsızlıkla bekliyorum" diyerek şakanın fitilini ateşledi. Will Smith, ilk anda buna gülse de eşi Jada, öyle bir yüz ifadesine büründü ki, şakadan oldukça rahatsız olduğu yüzündeki ifadededen çok net belli oluyordu. Will Smith'de bu yüz ifadesini görünce dayanamadı ve sahneye çıkıp Rock'a tokat attı. Rock, bu noktadan sonrasını iyi kurtarmış gibi gözükse de ciddi anlamda morali bozuldu. Sonrasında ise yayıncı kuruluş yayının sesini kesti çünkü Will Smith oturduğu yerden küfürler etmeye başladı. Biz de tam olarak neler dediğini yayını sansürsüz veren Avustralya televizyonundan gördük. Tabi ki dediklerini burada paylaşmayacağım. Akademinin bu konudaki tutumu çok net ve Smith'in almış olduğu Oscar elinden alınabilir. Bu olaya Pr çalışması diyenler var. Fakat bence bu doğru değil. Çünkü Will Smith'in Oscar konuşmasında konuşurken aile koruyuculuğundan bahsetmesi ve bir anda ağlamaya başlaması bu olayın gerçekliğini ortaya koyuyor. Benim görüşüm ise şu: Chris Rock ofansif mizah yapan bir komedyen. Evet Amerika'da şovmenlik ve mizah, Türkiye'de olduğundan çok daha ofansif ve sert. Ama bir kişinin sağlık sorunu üzerinden şaka yapmak (hem de yüz milyonlarca insanın önünde) bence fazla yersiz ve gereksizdi. Aynı şekilde Smith'in verdiği  tepki de çok gereksizdi. Çünkü şiddet hiçbir şekilde çözüm değildir. Keşke gereken cevabı ödül konuşmasında verseydi. Ama her ne kadar toplum önünde davranışlarınıza dikkat etmeniz gerekse de her insanın bir sınır noktası olabiliyor. Ve o sınır geçildikten sonra saçma şeyler yapılabiliyor. Smith'de o sınır noktasını geçmiş gibi duruyor. Kendisi bugün bir özür açıklamasında bulunu ama ilerleyen günlerde akademi nasıl bir karar alacak göreceğiz. Umarım bundan sonraki törenlerde böyle olaylar yaşanmaz. Sizin bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum. Yorumlar kısmından belirtirseniz sevinirim.

  Bugün sizler için Oscar 2022'yi ve yaşanan olayı değerlendirdim. Yeni bir yazıyla daha görüşünceye dek. Şimdilik hoşçakalın!


                                                                 Kutlay ZEREY 




16 Şubat 2022 Çarşamba

NATHAN DRAKE GERİ DÖNDÜ!




 Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Yeni bir film yazısıyla daha sizlerle birlikteyim. Biliyorum çok uzun zaman oldu. Bir süre sizden ayrı kalmak zorunda kaldım. Ama işte yeniden buradayım! Hem de benim çok özel bir yapımla sizlerleyim! Bu sefer sizin için seçtiğim yapım Uncharted! 

 Uncharted, benim gibi oyun severlerin de çok yakından tanıdığı bir video oyu serisi. Oyun dünyasıyla çok ilgili olmayan ve seriyi bilmeyen okuyucularım için film incelemesi öncesinde kısa bir oyun anlatımı yapacağım.

UNCHARTED SERİSİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

 Serinin ilk oyunu Uncharted 1, 2007 yılında Ps3 için, yapımcı firma Naughty Dog tarafından ( ki kendileri Last Of Us gibi bir başyapıtı da yapan firmadır) piyasaya sürülmüştü. Oyun, temelde bir hazine avcısı olan Nathan Drake ve arkadaşlarının hazine avı sırasında başına gelenleri anlatıyor. İlk oyun biraz Tomb Raider'a benzetilse de sonrasında çıkan Uncharted 2: Among Thieves, Uncharted 3: Drake's Deceptions, ve Uncharted 4: A Thieves End oyunları gerek kullanılan oyun motoru teknolojisi gerekse oyunun sinematiği ve senaryo anlatımıyla Tomb Raider'ın önüne geçmeyi başardı. Daha sonrasında Uncharted 5 piyasaya çıksa da o oyunun ana karakteri Nathan Drake değil bu filmde de yer alan Chloe Frazer'dı. Bu 5 oyunluk seri dünya çapında o kadar çok yankı uyandırdı ki Nathan Drake, oyun tarihinin en ikonik karakterlerinden birisi olmayı başardı. Bu oyunun şöhretini bilen Sony ise Colombia Pictures ile anlaşarak oyunu filme çevirmeye karar verdi.

  

  Uncharted filminin yapım fikri ilk olarak 2020 yılında ortaya çıkmıştı. Duyurulması ve çekimleri ise 2021 yılında gerçekleşti. Hatta Tom Holland Spider Man çekimlerinin hemen ardından hiç ara vermeden Uncharted çekimlerine katılmış.   Bu durum onun için de zor olmuş olmalı. Film temelde yine aynı hikayeye dayanıyor. Filmin iki ana karakteri Drake ve Victor " Sully " Sullivan, Macellan'dan kalan altın hazinenin peşine düşüyor. Tabi ki hazineyi arayan bir tek onlar değil. Moncada adında bir İspanyol hazine avcısı da o hazinenin peşine düşüyor. Fakat ilk film ilk oyundan biraz faklı çünkü film, ilk oyunun daha öncesinde geçen bir dönemi ele alıyor. Büyük ihtimalle uzun soluklu bir seri olacağı için yapımcı firma bu filmi bir tanışma filmi olarak planlamış olabilir. Filmin içerisinde oyunlara çok fazla gönderme var. Özellikle fragmanda da gördüğümüz Drake'in uçaktan düştüğü sahne oyunun da en sevilen sahnelerinden birisidir. Drake'in giydiği kıyafetler, fragmanda yer alan müzayede sahnesi ve daha bir çoğu direk olarak oyunlardan alınan sahneler. Spoiler vermeyeceğim ama özellikle sondaki boss fight sahnesi, direk olarak Uncharted 4 de ki  boss fight sahnesine gönderme yapıyor. Ki oyun serisini oynayanlar o boss fight ın ne kadar zor ve harika işlendiğini hatırlayacaklardır.


  Uncharted 4'ün oyuncu kadrosu ilk açıklandığında benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu. Tom Holland'ı Nathan Drake karakterine bir türlü yakıştıramamıştım. Çünkü Tom Holland genç bir aktör, Nathan Drake ise ilk oyunda 30'lu yaşlarında bir karakter. Filmi izledikten sonra maalesef hala aynı görüşteyim. Tom Holland her ne kadar iyi bir oyunculuk çıkarmış olsa da, film ilk oyunun öncesini anlatıyor olsa da ben kafamda tam oturtamadım. Belki ilerleyen filmlerde bu sorun da aşılır. Mark Whalberg'ün ise Sully karakterine "cuk" oturduğunu düşünüyorum. Film içerisindeki kötü karakterler ise bence biraz zayıf (her ne kadar Antonio Banderas olsa da ) kalmış. Düşmanlar biraz daha detaylı işlenebilirdi. Ama dediğim gibi bu film bir tanışma filmi. Eminim ki serinin  diğer filmleri daha detaylı işlenecektir. Film henüz Kuzey Amerika'da vizyona girmedi. Diğer tarafta ise ilk günde 21 milyon dolar gişe elde etti. Ki bence hiç fena değil. İMDB puanı ise 6.9/10 . Oyun serisini çok seven birisi olarak ben beklentimi en düşük seviyede tutup gittim ve memnun kaldım. Beklentim yüksek olsaydı filmi beğenmezdim. Ama bir hafta sonu kuşağında ailenizle gönül rahatlığıyla gidip izleyebilirsiniz ve zevk alarak sinemadan mutlu da ayırılırsınız. Benim filme puanım 7/10. Tekrar yeni bir filmle daha görüşünceye dek şimdilik hoşçakalın!


                                                                   KUTLAY ZEREY