23 Temmuz 2019 Salı

SOYGUN DEVAM EDİYOR : LA CASA DE PAPEL 3


  Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Bu hafta yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Bu haftaki konumuz başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede büyük yankı uyandıran ve hepimizin heyecanla ve büyük merakla beklediğimiz La Casa De Papel 3! Bu yazı için çok heyecanlıyım çünkü konuşulması gereken çok fazla konu var ve merak etmeyin hepsini tek tek inceleyeceğiz. Bütün yazılarımızda olduğu gibi bu yazıda da karakter incelemeleri yer alacak. Fakat karakter incelemelerine başlamadan önce ilk olarak bu sezonun konusundan bahsedeceğim. Bu yazıda spoiler var. Hepinizin izlediğini varsayıyorum.

  La Casa De Papel 3 , 19 Temmuz tarihinde, sezonun tüm bölümleriyle birlikte yayıncı platform Netflix üzerinden yayınlandı. Bazı arkadaşlar bir günde bitirmiş fakat ben biraz daha yavaş, sindire sindire izlemek istedim. Sonuçta dizi yılda bir kere yayınlanıyor. Konu ise şu: Darphaneyi soyan ekibimiz, Dünya'nın çeşitli yerlerinde, çiftler halinde tatil yapmaktadır. Bu çiftlerden birisi de tabi ki Rio ve Tokyo. Onlar bir adada yaşamaktadır. Fakat Tokyo, Her zamanki gibi ergenliğini ortaya koyup adadan ayrılmak ister. Adadan ayrıldıktan sonra bir gün uydu telefonu üzerinden Rio, Tokyo'yu arar ve bu konuşma dinlemeye takılıyor. Polis güçleri ikilinin peşine düşer, Tokyo bir şekilde kendisini kurtarırken, Rio adadan kaçamaz ve yakalanır. Yakalandıktan sonra gittiği yerde işkence görmeye başlar. Tokyo da bunun üzerine aracı vasıtasıyla yaklaşık 14 günde Profesöre ulaşır. Profesör o sırada Raquel ile birlikte Tayland da yaşamaktadır. Bunun üzerinde Profesör, yeni üyelerle birlikte (Lizbon - raquel - , Stockholm - monica - , Marsilya,  bogota ve palermo)  eski ekibi toplar ve Rio yu kurtarmak için darphane soygunundan daha büyük bir soyguna karar verirler. Bu sefer hedef İspanya Merkez Bankası!

A - KARAKTER ANALIZLERI

1 - Profesör 

 










 Profesör veya diğer adıyla Sergio, ekibin başı olmaya devam ediyor. Fakat bu sezonda kendisi ilk 2 sezona kıyasla biraz daha sönük. Çünkü merkez bankası soygunu ve sonunda yapılacaklar kendi fikri değil (son iki bölümde ki ekstrem kendini kurtarma çabaları için yaptıkları hariç) Fikir tamamen kardeşi Andres 'e ya da bilinen adıyla Berlin 'e ait. Plan kendisine ait olmadığı için zaman zaman profesörün plana karşı şüpheyle yaklaştığını görüyoruz. Aynı zamanda duygusal bir bunalım içerisinde. Raquel ile sürekli bir çatışma halindeler. Ve bu duygusal buhran da dizi içerisinde profesöre çöm kritik hatalar yaptırdı. Biz ilk iki sezonda onu daha soğukkanlı ve aklı selim hareket eden birisi olarak görmeye alışmıştık. Ben bu duygusal buhranın 4. Sezonda da artarak devam edeceğini  düşünüyorum. Fakat Alvaro Morte ' nin oyunculuğunun kalitesi her geçen sezonda artarak devam ediyor.

2 - Palermo 












  Bu abimiz dizinin yeni karakterlerinden. Kendisi geçmişte Berlin in yaverliğini yapmış. Aynı zamanda gizliden gizliye ona aşık. Berlin e olan aşkından dolayı projeyi ondan daha fazla sahipleniyor. Aşkı ve egosu uğruna başta Profesör olmak üzere ekibin hiçbirini takmayan, kendisini adeta Berlin gibi görmeye çalışan, egoist ve çıkarcı bir arkadaşımız. Ama hepimiz biliyoruz ki Berlin in tırnağı bile olamaz. Şuna eminim ki benim gibi birçoğunuz  bu adamı sevmediniz.

3 - Nairobi 










 Işte ekibin bana göre gerçek saha içi lideri. Nairobi, her zaman baskın olan bir karakterdi fakat onu bu sezon biraz daha baskın görüyoruz. Zaman zaman haklı olarak Palermo ya baş kaldırması ve onun otoritesini yok sayması benim çok hoşuma gitti. Nairobi adeta bir Türk kadını gibi başına buyruk, özgürlüğü seven ve kısıtlamaya gelemeyen bir tip. Bu sezon (son bölüme kadar) çocuğuyla birlikte diğer dertlerini de unutmuş gibi duruyor. Derken son bölümde bizim diğer taraftaki narsist ve bir o kadar da egoist müfettiş tarafından çocuğu getiriliyor ve Nairobi tuzağa düşüyor. Sonucunda da bir keskin nişancı tarafından göğsünden vuruluyor. Ama ölüp ölmediğini bilmiyoruz. Benim düşüncem, alacağı bir intikam olduğu için ölmeyeceği yönünde.

4 - Denver 












  Polis ekibi tarafından içerideki ekibin gerçek lideri olarak görülebilen birisi olarolarak görülebilir fakat bilmedikleri bir şey var ki Denver eskisi kadar hararetli değil, Daha soğukkanlı ve tedbirli bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü artık kendisinin düşünmesi gereken bir karısı ve çocuğu var. Aynı zamanda babasının ölümünü de hala kabullenebilmiş  değil.

5 - Tokyo
Evet geldik dizinin ergenine. Bu sezon da başımıza ne geliyorsa yine bundan ve bunun ergenlşklerinden dolayı geliyor. Başta anlattığım konu yüzünden rkibimizin  aşı belaya giriyor. Kimin başına ne geldiyse hep bunun adı tavırları yüzünden. Bakalım 4. sezonda ekibin başına ne belalar açacak?

6 - BERLIN 

Evet arkadaşlar bunu söylemek biraz can sıkıcı ama Berlin öldü. Dizide inananların aksine geri de gelmedi ve gelmeyecek de. Bunu artık kabullenin. Zaten o sahneden sağ çıksaydı dizi tüm anlamını yitirirdi ve alelade bir Türk dizisine dönerdi. Berlin bu sezon Flash back sahneleriyle karşımıza çıkıyor. Kendisi olayın fikir babası. Bu arada Pedro Alonso da uğuldamaya devam ediyor. 

BONUS : YINE ARTURO ROMAN 

Bu dizi bu adamdan bir türlü kurtulamadı. Geçtiğimiz sezonlarda darphane müdürü olarak karşımıza çıkan Arturito, bu sezonda bir yazar ve Ted-Ex konuşmacısı olarak karşımızda. Arkadaşımız, yayaşadıklarııyla alakalı, biraz yalanlarla dolu bir kitap yazmış ve zengin olmuş. Kitapta da darphane soygununda insanları nasıl kurtardığını (!) anlatıyor. Ne diyelim, Biz de film izlemeyi seviyoruz be Arturito! 

B - DIZIDE KULLANILAN MÜZIKLER

Bella Ciao  artık dizinin marşı gibi oldu. Bunun yanında jenerik müziği olan My Life Is Going On da yeniden coverlanarak gayet güzel bir hale getirilmiş. Dikkatimi çeken bir diğer olay ise ekibin büyük bir destekle bankaya girerken çalan müzik. You Will Never Walk Alone ' u duymak çok hoşuma gitti ve çöm yerinde buldum. 

Bu hafta sizler için La Casa De Papel in son sezonunu değerlendirdim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Haftaya yeni bir yazıyla  görüşünceye dek şimdilik hoşçakalın! 

Kutlay ZEREY



20 Temmuz 2019 Cumartesi

ÇOCUKLUĞA BIR SELAM : THE LION KING


 Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Bu hafta yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Bu hafta ele aldığım film, bir çoğumuzun çocukluk efsaneleri arasında yer alan Aslan Kral filmi.

  Aslan Kral,  Disney tarafından ilk olarak 1994 yılında piyasaya sürüldü. Çizgi film formatında çıkan bu film öyle büyük bir yankı uyandırdı ki tam olarak 965 milyon $ gişe hasılatı elde ederek o dönem dünyada rekor kırdı. Film, ülkemizde de oldukça fazla sevildi. Vizyonda kaldığı 9 hafta boyunca o dönem için yüksek sayılabilecek bir sayı olan 112.034 kişiyi salonlara çekerek 1.600.000 TL hasılat elde etti. 2018 yılında ise yapımcı şirket Disney,  Aslan Kral'ı, aynı senaryo ile tekrar vizyona sokma kararı aldı. Fakat bu sefer çekilecek film çizgi film formatında değil de live action yani animasyon filmi ve 3D IMAX formatında çekilecekti. Yaklaşık 1.5 sene süren uzun bir çalışmanın ardından bu efsane 19 Temmuz 2019 tarihinde,  Türkiye ile aynı anda vizyona girdi. Bildiğiniz gibi, özellikle doksanlı yıllarda filmler Amerika vizyon tarihinden en az 1 sene sonra ülkemizde vizyona giriyordu. Bu filmin benim nezlimde ilgi çekici tarafı ise, hem çocukluğumun en iyi kahramanlarına selam gönderecek olmak,  hem  de biraz da olsa çocukluğuma gidecek olmamdı. Dolayısıyla büyük bir hevesle vizyona girdiği ilk gün sinemanın yolunu tuttum. Evet senaryo aynı, evet daha öncesinden de zaten bildiğimiz şeyler oluyor. Ama eskiye gidebilmek, o çocuksu duyguları tekrar yaşayabilmek beni mutlu etti. Biraz da filmin konusundan bahsedeyim (bilmeyen yoktur ama olsun) Ormanların kralı olan Aslan Mufasa, bir gün erkek çocuğu sahibi olur ve onu veliaht ilan eder. Bu çocuğun adı ise Simba ' dır. Simba taht rekabetine erken yaşta girer. En büyük düşmanı ise amcası Scar dır. Scar, güç için sırtlanların desteğini arkasına alır ve tahtı ele geçirmeye çalışır. Olaylar bu şekilde gelişmeye başlar.

 Aslan Kral filminin konusu kadar oyuncu kadrosu da (seslendirme kadrosu demek daha doğru olur )  çok zengin. Mufasa olarak 1994 yılında da aynı karakteri seslendiren James Earl Jones var (star Wars dan da hatırlarsınız), Kötü Aslan Scar rolünde 12 yıllık esaret filminde harikalar yaratan ve Oscar adaylığı kazanan  Chiwetel Ejiofor var. Yardımcı kuş Zazu rolünde yeniden Mr. Bean olarak da bildiğimiz Rowan Atkinson 'un olmasını isterdim fakat onun yerine John Oliver var. Kadronun süpriz ismi ise filmin şarkılarını da yapan ve Nala karakterine ses veren Beyonce. Filmin  yönetmeni de Iron Man ve Avengers gibi filmlerde Tony Stark'ın yardımcısı  rolünde oynayan John Favreau var kendisini en son Spider Man : Far From Home da görmüştük. Ben bu filmin yine ilk filmde olduğu gibi yüksek gişe başarısı getireceğini düşünüyorum. Hem bizim gibi çocukluğunda bu filmi izleyenler hem de şu anda çocuk olanlar filmde gidecektir diye düşünüyorum. En azından  her ne kadar adını yazamasam da Simba doğduğu anda çalan o efsane müzik bile tüylerinizi diken diken etmeye yetecektir. Bu arada Beyonce nin bu film için yaptığı şarkılar da çok güzel. Özgürlük her şey bu hayatta, Hakuna Matata! Benim bu filme puanım 8/10 . Siz de düşüncelerinizi yorum bölümünden benimle paylaşabilirsiniz. Önümüzdeki hafta hangi filmi yapalım?  Haftaya görüşünceye dek şimdilik hoşçakalın!

                                                                  Kutlay ZEREY

5 Temmuz 2019 Cuma

EFSANE GERİ DÖNDÜ: SPIDER MAN FAR FROM HOME


  Merhaba sevgili blog okuyucularım. Ben Kutlay. Bu hafta yeni bir yazıyla daha sizlerle birlikteyim. Yazılarımıza tüm hızıyla, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi en son bu sayfada Toy Story 4 filmini sizler için değerlendirmiştim. Bu hafta değerlendireceğim film ise henüz bugün vizyona giren Spider Man: Far From Home filmi olacak. Inanın bu film için gerçekten çok heyecanlıyım. Avengers : Endgame den sonra gelmesi, bir önceki film olan Homecoming filminde Winter Soldier filminin aksine Tom Holland'ın büyük ilerleme kaydetmesi benim için bu filmin beklentilerini az da olsa arttırmıştı. Fakat filmden çıktıktan sonra beklentilerimin  çok daha üzerinde bir film görmüş oldum. Ben de hemen yaşamış olduğum bu deneyimi sıcağı sıcağına siz okurlarımla paylaşmak istedim. Bu yazının ilerleyen bölümlerinde spoiler vermeden filmin içeriğinden, endgame e olan göndermelerden, Peter Parker'ın karakter gelişiminden, son olarak da Marvel filmlerinin olmazsa olmazı 2 adet after credit sahnesinden bahsedeceğim. Yazacak çok şey var. Öyleyse başlayalım.

 OLAY ÖRGÜSÜ

 Bu filmde olaylar Avengers: Endgame de yaşanan olaylardan 8 ay sonrasını ele alıyor. Filmde Peter Parker ve okul arkadaşları bir Avrupa gezisine katılırlar. Peter'ın amacı ise gezinin en romantik anında sevdiği kız olan MJ e açılmaktır. Fakat başına gelen olaylar sebebiyle, Biraz da Nick Fury etkisiyle,  bu planı erteler. Tabi filmin bu noktasında dikkat çeken iki nokta var.

1 - Filmin açılış jeneriğinin Withney Houston ' ın Bodyguard filmiyle ölümsüzleşen I Will Always Love You şarkısı eşliğinde Endgame filminde hayatını kaybeden (ya da emekli olan)  Tony Stark (RIP),  Vision, Natasha Romanoff (Black Widow ) ve Captain Amerika nın resimlerle açılmış olması. Inanın bu sahne ben dahil salondaki herkesin gözlerini doldurdu.

2 - Peter ın okul arkadaşlarından Gel - Git olarak adlandırılan kişiler. Dolayısıyla bu kişiler normal taşlarından 5 yaş daha büyük görünüyorlar.

 Filmin ilk sahnelerinde Peter Parker ı çok melankolik bir halde görüyoruz. Olayların üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen küçük Peter orada verilen kayıpları atlatamamış gibi. Özellikle Civil War ile beraber onu kanatları altına alan, Hatta ona özel kıyafetler yapan Tony Stark ı hiç ama hiç unutamamış (hangimiz unutabildik Ki?)  Bu durum da onu aşk-duygusallık-ergenlik üçgeninde ciddi anlamda zorluyor. Tabi filmde bir de yeni kahramanımız var. Tıpkı Peter gibi (biraz da Tony gibi)  güçlerini sonradan kazanan Mysterio. Bu karakteri Yeşil Goblin ve Otto Octavius ( ki kendisi spider Man evlerinin bana kalırsa en psikopat düşmanıdır)  karışımı olarak düşünebilirsiniz. Mysterio karakteri Nick Fury ve ekibine yanlarına Spider Man ı de alarak amansız düşmanlarla savaşmaya başlıyor.

TONY STARK  A YAPILAN GÖNDERMELER

 Filmin birçok yerinde Tony ile alakalı göndermeler yer alıyor. Özellikle gidilen her ülkede duvarlarda veya bilboardlarda Iron Man in resimlerini görmek mümkün. Adeta bir kurtarıcı ilan edilmiş. Bu sahneler kişisel olarak benim canımı yaksa da böyle bir ismin bu şekilde anılması gayet yerinde olmuş.

PARALEL EVRENDE TONY STARK I BULMAK MÜMKÜN MÜ? 

 Bildiğiniz gibi son zamanlarda Marvel,  zamanda atlamalara ve paralel evrene iyice kafayı takmış durumda. Bunun en son ve en etkili örneğini Endgame filminde detaylıca gördük. Kahramanlarımız taşları toplamak için farklı farklı zaman dilimlerine gitmişlerdi. Bu olay az da olsa bu filmde de var. Bu filmde karşımıza çıkan Mysterio karakteri bizim dünyamızdan fakat dünyamızın farklı bir versiyonundan (ki o versiyonda da Tony Stark var) Bu da demek oluyor ki yüzlerce paralel evren içerisinde yüzlerce Tony Stark olma olasılığı var. Ama Marvel bu durumla alakalı hiçbir şeyi bize vermiyor. Zaten Tony ı tekrar getirmeleri de saçma olurdu. Peki yeni karakter Mysterio yeni Iron Man olabilir mi?  Bu sorunun cevabı filmin içerisinde gizli. Bu arada bu paralel evrenler içerisinde Tobey Maguire ve Andrew Garfield ın da olduğu evrenler olabilir. Bu da bu üç spider Man in bir araya gelebileceğine işaret ediyor olabilir. Bununla alakalı teorimi after credit sahnelerinin olduğu bölüme gelince ele alacağım.

AFTER CREDIT SAHNELERI

 After Credit sahneleri, Marvel in olmazsa olmazlarıdır. Bu jenerik sonrası sahneler sayesinde gelecek filmlerle alakalı bilgi sahibi olabiliyoruz. Marvel,  genellikle filmlerinin sonuna bir tane after credit koyarken bu filmin sonunda iki tane after credit var. Bu sahnelerden ilkinde dev bir ekranda J. Jonah Jamison u görüyoruz. Ki kendisi ilk üçlemedeki Peter Parker ın fotoğrafçısı olduğu gazetenin sahibidir. Yine her zaman olduğu gibi Parker ı kötülüyordu. Şimdi gelelim önceki maddede yazdığım üç farklı spider Man in aynı filmde olabileceği teorime. Diyeceksiniz ki J. Jonah Jamison ile ne alakası var?  Bildiğiniz gibi J. Jonah Jamison karakteri Tobey Maguire nin oynadığı ilk üçlemede ve Andrew Garfield ın oynadığı iki filmde var. Bizim bu filmde gördüğümüz J. Jonah Jamison,  J.K. Simmons un canlandırdığı ilk üçlemedeki J. Jonah Jamison. Bu da demek oluyor ki, farklı evrende geçmesine rağmen, Tom Holland ın Spider Man olduğu evrende ilk üçlemedeki J. Jonah Jamison da yaşıyorsa, Tobey Maguire nin spider Man i o evrende yaşıyor olabilir ve ilerleyen filmlerde eski spider Man (ki benim için her zaman en iyisi Tobey Maguire ve serinin ikinci filmidir) yeni spider Man bir araya gelebilir. Düşünsenize ne kadar mükemmel olurdu!

  Spider Man : Far From Home ile ilgili size aktaracakalrım bu kadardı. Bu arada yazıyı bitirmeden Jack  Gyllenhall dan da bahsetmek istiyorum. Gerçekten muhteşem bir oyunculuk çıkarmış. Ne demek istediğimi filme gidince daha iyi anlayacaksınız. Bu arada filmde bir Türk de var. Daha önce Çin Seddi ve Prison Break  gibi efsane bir yapımda yer almış olan Numan Acar da Dimitri rolüyle karşımıza çıkıyor. Bu muhteşem filme puanım 9/10 . Tekrar başka bir filmde görüşmek dileğiyle hoşçakalın!

                                                               Kutlay ZEREY